4 Şub 2009

Gece hızlı öldürür 11-son



("Autumn Music", Max Richter)

Bir gün yollarımız ayrıldı.
Gece hayatımdan çıktı. 
Ben de onun hayatından.

Evet evet her şey bu kadar basitti.
Zehirli prensin yokluğuna rağmen ayrılık kararını büyük bir cesaret ile aldım.

Zehirli prensi anlatmalıyım size. O olmadan da nasıl yaşanabildiğini anlatmalıyım.
Gece’nin neden hızlı öldürdüğünü de söylemeliyim.

Zehirli prens benim patronumdu.

İşteki patronum değildi.
Hayattaki patronumdu.

Sizin de patronunuzdur o. Ama siz belki de ona başka bir isim vermişsinizdir.
Çoğumuz farklı isimlerle çağırır onu.
Farklı isim kullanmayanlar ona “akıl” der.

Evet aklımı hızlıca hemencecik öldürmüştü Gece.
Aslında hepimizin hayatta iki patronu vardır.
Biri akıl, diğeri kalp.

Akıl hep sert çizgiler çizer. Kararları keskindir. Kalp ile yarışmaz çoğu zaman. Kalp bu sert çizgileri aşıp geçmez, kenarda bekler.

Aklımın ölmesi bir bakıma tuhaf bir özgürlük vermişti bana. Gece ile aşkın, gerçek değerini anlamaya başlamıştım.
Fakat sadece gözlerini gördüğünüz şu resmi var ya...işte çok yarım bir resimdir o. Gözlerindeki hüzünlü bakışının nedeni anlaşılmaz.

 ***

Zehirli prens çoktan ölmüştü ya ama onun yerini rüyalarım almıştı sanki.
Bakıp göremediklerimi gösteriyorlardı.
Son rüyamın ardından yaşadıklarım mı çarpıcıydı...yoksa rüyanın bizzat kendisi mi?
Siz karar verin.

Bu sefer rüyamda tamamen sayı şeklindeydim.
Elbette etrafımda sayılar vardı yine. Gece, dokuz numara ile çok ama çok ateşli bir şekilde öpüşüyordu.
“Heyy!...heyy!” dedim. “Senden önce sırada yedi var, sekiz var...sıranı bekle dokuz!”

Dikkatinizi çekti mi? Nasıl da kabullenmişim ya da nasıl da inanmışım sırada birilerinin olacağına...ya da nasıl da inanmamışım benim son sayı olabileceğime?

Böyle heyecanlı bir şekilde atılmam üzerine...
“Sen neden bahsediyorsun altı numara?” dedi dokuz.
“Yedi ve sekiz seninle birlikte sırasını çoktan savdı!”
“Ama nasıl olur? Daha bugün bana seni geçen her gün daha da seviyorum biliyor musun demişti?” diye haykırdım...heyecandan salyalarımı bile saçarak.

Dokuz hiç bir şey demedi.
Ağzını hiç açmadı....sanki acıyan bir bakış fırlattı ve galiba ben de bu bakışı havada yakaladım.

Ertesi sabah ve sonraki sabahlar...aklımdan hiç çıkmadı bu rüya. Uyandığımda hep dokuz numaranın söyledikleri vardı. Zehirli prens olsa ona sorardım “ne yapmalıyım?” diye.

Kalbiniz, kontrolü ele geçirince...durumlara karşı keskin çözümler üretmek yerine daha merhametli oluyorsunuz.
Daha bağışlayıcı.
Fakat son noktayı koymak gerektiğinde kalbinizin verdiği kararlardan daha keskini de yok galiba. Akıl keskindir demiştim ama kalp tek başına kalınca farklıymış.
Sabrı büyük olan kalplerimizin son kararda tereddütleri hiç olmuyor.

***

Laboratuvarımda çalışıyordum yine. Bir dosyayı tamamlamak için hızlıca yazıyordum raporumu. Gün içinde hiç e-posta atmazdı Gece...söylemiştim di mi?

Ama o gün “o e-posta” geldi...Ardından bir e-posta daha ve hatta telefon da geldi.
Telefonuna cevap vermedim. Tıpkı e-postasına cevap vermediğim gibi.
Yanlışlıkla bana atmıştı başkasına atması gereken (!) bir e-postayı.
Nasıl da heyecan içinde olduğunu ve galiba da aşktan başının döndüğünü söylediği tam tamına iki satırlık bir mesajdı bu ilk e-posta da gelen.
Ardından gelen e-posta ise bu sefer banaydı yanlışlık yoktu.
Bu hatalı e-postayı anlatma çırpıntısıydı. Beni düşünürken başkasına yazması ne acıklı bir durum değil mi? Hem de onun gibi zeki bir kadın için.

Kadınlar, her zaman için nedenlerine çok güzel açıklamalar bulurlar. Tıpkı biz erkekler gibi.
Aramızdaki fark kadınların açıklamaları daha zekicedir.
Biz kanarız.
Fakat bu sefer ben kanamadım...istememe rağmen kanamadım.

Sonrasında, öğrenecektim ki, Gece hep böyleydi. Gerçekten de hiç bir zaman bir tek sevgilisi olmamıştı. Hepimiz onun mozağinin birer parçalarıydık ve hiç bir zaman bir bütün olamayacaktık...olamayacaktı.
Her birimizden bir parça alıyordu, hayatına böyle devam edebiliyordu. Hüzünlü gözlerinin ardındaki eksiklik buydu...hep yarım kalmak.

Tutkumun ismi Gece’ydi.
Ben onun için altı numara olmuştum. Altıncı parçasıydım...o da benim bir numaram olarak kalıyordu.



10 Yorum:

guguk kuşu on 4 Şubat 2009 07:57 dedi ki...

heyoooooo

beenmaya on 4 Şubat 2009 12:07 dedi ki...

aklımızın takvimi yüreğimizin mevsimine bir uysa ah bir uysa o zaman herşey ne kadar da kolay olacak öyle değil mi...

cem on 4 Şubat 2009 14:16 dedi ki...

Hayatın bazı anları vardır; aydığımız, şaşırıp kaldığımız, sustugumuz,aklımıza yetemediğimiz..birşeyler tetikler işte bunu ve sessiz, çaresiz kalırsın olduğun yerde öyle.. yazıyı okudum ve günün birkaç tetikçisinden biri oldu. şimdi susuyorum..

...
...

LÂL on 4 Şubat 2009 14:49 dedi ki...

Gece çobuk öldürmüş evet Zehirli prensi.. Ve gece çok canını yakmış belli ki.. Ne garip değil mi.. Bir gün senin de 6 numaran olacak.. Ve belki belki sen de onun için bir numara olarak kalacaksın..
Final çok güzel olmuş.. Nihayet sayıların sırrını Öğrendim.. 6 yı doğru tahmin etmişim.:)

Biraz on 4 Şubat 2009 16:33 dedi ki...

>guguk kuşu
biliyorum...biliyorum bu oykunun..bitmesini istedigini:) ve bitti:)

Biraz on 4 Şubat 2009 16:34 dedi ki...

>beenmaya
Cogu zaman birbirleri ile yarismaktan kimin kazandigi belli olmuyor:)

Biraz on 4 Şubat 2009 16:35 dedi ki...

>gereksiz yazar
Umarim iyi anlamda bir tetikci olmustur.

Biraz on 4 Şubat 2009 16:36 dedi ki...

>LÂL
Evet sayilar da bitti, oyku de ve Gece de:)

guguk kuşu on 4 Şubat 2009 23:49 dedi ki...

:) iyi geceler

Seyyah on 8 Şubat 2009 15:38 dedi ki...

beklemediğim sonun böyle olması mıydı, yoksa bu kadar çabuk bitmesi miydi bilmiyorum. sanki eksik kaldı gibi geldi. sonra düşündüm hikayeye gerçeğin heyecanı yansımıştı sanki. hep başlangıçları heyecanla anımsayıp anlatmamız, sonları geçiştirmemiz belki de hayatı romanlardan ayıran ve Zehirli Prens ile Gece'yi karşı karşıya getiren..kim bilir..

 

Blog Listem

Hayattan ve Masallardan Biraz Copyright © 2009 WoodMag is Designed by Ipietoon for Free Blogger Template