28 Ara 2008

Son sabah



("Ohne Dich", Rammstein, Mina Harker's Version )

“Herkesin uyanacağı bir son sabahı vardır hayatta.” demişti büyük babam yıllar önce.

Tıpkı dediği gibi o da bir gün son sabahına uyanmış ve bu dünyadaki defterini kapatmıştı.
Sonra aradan uzun yıllar geçti.

Son sabahımın olduğunu bilmeden uyandım ben de, tıpkı diğer insanların da uyandığı gibi.

Keyfim yerinde sayılırdı.
Hafif doğrulmak istedim.
Ama şu lanet olası düşüş sonrası bacağımı kırmıştım.
Acıyı hissedince vazgeçtim.
Halsizdim aslında ama yine de içimde tuhaf bir enerji vardı.
Kafam arada bir gidip geliyordu aldığım ilaçlardan dolayı elbette.
Ama uzun zamandan beri de bu kadar deliksiz uyumamıştım ki.
Bu kırığın tek faydalı yan etkisi bu oldu desem yalan olmaz.

Hastaneye yatma düşüncesi hep bir heyecanlandırırdı beni.
İtiraf edeyim hadi...gizliden gizliye istemişimdir kısa süre için de olsa hastanede yatabilmeyi...Ne bileyim belki hiç yatmadığımdan...hiç hasta olmadığımdandır.
Nezle, grip filan onlar hastalıktan diil canım...öyle ciddi hastalıklarım olmadı çok şükür.

Neyse...sabah diyordum..."son sabah".

Evet, sabah uyanınca hareket etmenin zorluğunu farkettiğim anda vageçtim daha fazla çabalamaktan.
Sakince yattım.
Elimi yüzüme götürünce farkettim...ameliyat olalı beri , yani 3 günde sakallarım ne kadar da uzamıştı.

Her gün traş olan birine yakışmaz diye düşündüm. Hemşireden rica ettim sağolsunlar yardımcı oldular. Pırıl pırıl olmuştum işte yine. Bazen kontrol sizde olmayınca mecburen uymak zorundasınızdır şartlara...ve şu anda da öyle bir durum olmasına rağmen küçük bir değişiklik yapabilmiştim.

Öğlene doğru sanki biraz göğsümde ağırlık hissettim...ama gelip geçti öylece.
Sonra yine düşüncelere daldım.

İnsanın her organının ne kadar da değerli ve lazım olduğunun farkına vardım galiba.
Şu küçük serçe parmağının bile önemi var aslında...herşey ne kadar da dengeli ve matematiksel bir şekilde dağılmış meğerse.

Ayağım kırılınca farkettim yürümenin ne büyük bir nimet olduğunu.
Tıpkı hastaneye yatmanın hiç te özenilecek bir şey olmadığını farkettiğim gibi.

...???????

Sanki...sanki nefes mi alamıyorum ne?

EVET!

NEFES ALAMIYORUM....NEFE...S.

N...e...f..e.s. Yardım ...ed..i..n.

Kalp atışım hızlanmaya başladı...ne olur yardım edin...ışıklarla siz mi oynuyorsunuz?
Yoksa bana mı öyle geliyor? 

Ayağımda ki ağrı neden göğsüme çıkıyor...
Yardım edin...nefes alamıyorum.

Şu köşedeki hemşire mi hapşırdı...sanki... “ÇOK YAŞA evladım”...Ama nefes...ağrı...dayanılacak gibi değil...

.............................     ...........................     ..............    ..........   ......   ... .

Ne kadar sessizleşti bir anda ortam.
Ne ayağımın, ne de göğsümün ağrısı kaldı...Ne tuhaf bir his...nefes almadan durabiliyorum sanki. Ne oldu onca aldığım nefeslere...almadan da oluyormuş demek ki.

Hiç ağırlığım da yok sanki.
Hiç bu kadar hafif hissetmedim kendimi.
Anlamadığım şey onca hızla nereye savruldum?...

Nereye geldim?...

Etrafımdaki onca insan nereye gitti?
Yoksa bak yine verdikleri o ilaçlar mı tüm bunlara sebep?...
Neyse hazır uyumaya başlamışım devam edeyim.
Yarın sabah uyanınca...gazeteleri getirmelerini isteyecegim...

Ağrım sızım da kalmadığına göre...rahatça okuyabilirim artık...okuyabilir miyim gerçekten?
Ha bu arada unuttum söylemeyi...sürekli kulağımda şu sözler mırıldanmakta...
“Hayatımı,
Hep umutlarımla yaşadım.
Hayallerimle süsledim.
Ve
Gerçeklerimle sevdim.”

...sanırım, şimdi uykuya derin dalınca bu mırıldanmalar da geçecektir.
(Geçecek midir acaba? )

-----------------------------------

Not: 28 Eylül 2007 tarihinde büyük babam hayata veda etmişti.
94 yaşındaydı...evet evet oldukça uzun yaşamıştı.
Tüm hayatı boyunca ciddi bir rahatsızlığı da olmamıştı.
Kullandığı ilaç var mıydı derseniz?
Eğer vitaminleri ilaçtan sayarsanız...işte onlardı diyeceğim.

Bu öyküyü onun anısına kaleme almıştım.
Onun yerine kendimi koyarak yazmıştım.
Son an belki böyle bir şeydir bilmem ki...

Sağlık alanından biri olarak eklemek istediğim iki küçük not var bu öykünün ardına...

Birincisi; 

Yapılacak ya da yapılması gereken şeyler varken boşvermişliklerin arasında insanlarımızın kalarak, mesleki anlamda teknik olarak yeterli olsa da insan olabilme adına eksik "bazı" doktorların eline hayatlarımızı teslim ediyor oluşumuz hem acıdır hem büyük şanssızlıktır.

İkincisi; 

Hayat her yaşta kutsaldır. 1 yaşında da 100 yaşında da...Mesleğin kutsallığı da zaten buradan gelmektedir diye düşünüyorum.

Son söz "Bu öykü onun anısınadır".


7 Yorum:

aysema on 28 Aralık 2008 09:10 dedi ki...

"İnsan olabilme adına" giderek daha mı yoksullaşıyoruz ne?
Bazı meslekler herkesten daha fazla insan olmayı gerektiriyor değil mi? Doktorluk, öğretmenlik,yargı...

buraneros on 28 Aralık 2008 09:41 dedi ki...

''İnsanın her organının ne kadar da değerli ve lazım olduğunun farkına vardım galiba.''

yaklaşık on ay önce femur kırığı yaşayan küçük oğulun ameliyatı öncesinde olasılıklar üzerinden hayatın geri kalanına çizdiğim tabloyu düşündüm yazını okurken...
onun ameliyatı esnasında ve ayağa kalktığı zamana kadarki evreyi,yaşadıklarımı,kaygılarımı...sanırım arada bir yaşananlar olumsuzda olsa insan yaşamına bir şeyler katıyor..bunların paylaşılmasıda, okuyanların zamanın anlamını kavramaları adına yararlı oluyor...hoş bir yazıydı:))geçmiş olsun:))

özii on 28 Aralık 2008 11:40 dedi ki...

Güzel bir yazıydı , etkilendim . Sanırım okurken ben de sizin yaptığınız gibi kendimi onun yerine koydum. Zor bir duyguydu...

Ve bazen de dr .olabilmem için
"çok mu iyi niyetliydim" acaba diye düşünürüm. Bazı durumlarda kabus yaşatıyorlar...

gerbera_ferezya@hotmail.com on 28 Aralık 2008 21:45 dedi ki...

acaba o sabahın son sabah olduğunu hisseder mi insan?

siirimsi on 28 Aralık 2008 22:48 dedi ki...

SON SABAH

o sabah olduğunu bilmek, nasıldır acaba...

güzel ve duygulu bir hikayeydi

Biraz on 29 Aralık 2008 01:47 dedi ki...

>aysema
insan kalitesi dusuyor zaten dusmeseydi ne ulkemiz ne de dunya bu durumda olurdu bugun...

gazetelerin 3.sayfa haberleri her gecen gun daha da korkunclasiyor..bosuna degil.

>ozii
kendimi buyuk babmin yerine koydum ama anlattiklarimdan bazilari gercekti...olmek uzere olan bir adamin kosede bekleyen hemsirenin hapsirmasina "cok yasa" demesi benim uydurmam degildi...Bizzat buyuk babamin lafiydi.

>petunya-egzotica(candies)
sordugunuz zor soru hakikaten...yasamadan bilinmez.

Unlu yonetmen Woody Allen der ki "olumden korkmuyorum ama o geldiginde orada olmak istemiyorum"

Biraz on 29 Aralık 2008 01:48 dedi ki...

>ferkul
son sabah oldugunu bilmek nasildir? bilemiyorum ama...bilmek te istemiyorum galiba :)

 

Blog Listem

Hayattan ve Masallardan Biraz Copyright © 2009 WoodMag is Designed by Ipietoon for Free Blogger Template