3 Haz 2010

Bitmez ki!


Hayatın koşturmaca olduğunu görsek de bunu algılamamız hemen olmuyor.
Yaşamımızın her aşamasında mutlaka uğraşılması gereken bir şeyler, bitirilmesi gereken işler var.
Bazılarımız “tüm dünyanın işini sen mi bitireceksin?” ya da “sen mi kurtaracaksın dünyayı?” şeklindeki son derece abuk soruyu bile soruyor

Halbuki bu insanların bizzat kendileri de bu koşturmacanın içindeler. Her ne kadar başkalarını görseler de...ne yazık ki onlar da benzer işleri yapıyorlar. İstemeseler de (!)

Bu bir türlü bitmeyen işler ve sürekli koşturmaca aslında okula başlamamızla en ciddi startını alıyor. Artık hafta sonu eve getirilen ödevler, hafta içinde yapılacak sınavlara hazırlanmalar, sözlüler, baraj imtihanları, yeterlilik sınavları...sonra birazcık büyüyünce üniversiteyı kazanma telaşı.

Öylesine bir telaş ki bu, öğrencilerin çoğu girecekleri bölümün tam olarak onlara uygun olup olmadığını ve hatta bu konuda yetenek ve meraklarının ne kadar olduğunu bile görmeden çalışıyorlar. Artık üniversiteye bir girilsin ondan sonrası rahat. Ama “rahat” denen şey ufka doğru koşmamız gibi bir şey aslında. Rahat olma durumu diye bir şey yok. Belki çok kısa molalar var o kadar. Onlar da daha uzun sürerse tehlikeli zaten.
O yüzden hep bir koşturmaca kaçınılmaz.
Eskiden en büyük dert sınavlardan geçmek iken...sonrasında ilk farkedilen şeylerden biri “hayatımı nasıl kazanacağım” sorusu oluyor. Birilerinin kurduğu işlere girmeye çalışıyoruz hem de kafamızda hep bir gün kendi işimizi kurmak hayaliyle. Ne yazık ki çoğumuz, birilerinin işinde o birileri için çalışıyor iş hayatının sonuna dek.
Ekmek parası filan diyoruz. Ekmek parası bizi korkak da yapıyor bir zaman sonra. “Çoluğum çocuğum var” diyerek gözlerimizi yumuyoruz pek çok ve adice dönen dolaplara.
Artık sınavlardan geçmek/kalmak stresi çok tatlı bir anı olarak kalıyor hafızalarımızda.

Hep bir şeyler var. “Ohh artık rahatsın işte” lafları büyük bir kandırmacadan ibaret.  Sürekli bir şeyler çıkıyor. Siz dursanız da hayat durmuyor. O yüzden siz de duramıyorsunuz.
Koşmanız lazım.
“Aman boş ver” diyemiyorsunuz.
Boş verdiğiniz de, boş veriliyorsunuz.

Büyümek demek sorumluluk almak da demek aslında.
İşte bu yüzden bitmiyor yapacaklarınız ve yapmanız gerekenler.
Hayat devam ettiği sürece kalbiniz nasıl tık tık atıyorsa, sağlıklı olduğunuz sürece gözlerinizi nasıl her açtığında çevreyi görüyorsanız ve kulaklarınız etrafınızdaki her türlü sesi size iletiyorsa yapmanız gerekenler de böyle işte hep devam ediyor. Hep bir şeyler var.
Sorumluluk almak, büyümenin de bir göstergesi. Bu “büyümek” ve “sorumluluk” almak tıpkı yalnız yaşayan bir adamın haline benziyor.
Tek başına yaşayan bir insanı düşünün, içtiği kahve bardağını dün akşam bıraktığı yerden alıp da mutfaga götürmediği sürece o bardak hep orada kalacak. Aradan 1 ay geçse de kalacak, çürüse de kalacak. Bizzat o bardağı oradan alıp götürmesi lazım. O yapmazsa kimse yapmayacak.
Büyümek de böyle bir şey sorumluluklarınızı yerine getirmezseniz, kimsenin sizin yerinize getireceği yok.
O yüzden hiç bitmez bu koşturmaca hayat sürdükçe.

8 Yorum:

özii on 3 Haziran 2010 23:41 dedi ki...

İşte bu yüzden büyümüş olmayı bazen hiç sevmiyorummmm:)))

Hayat koşturmacası bazen hepimizi çok yoruyor ama yine de burada çok önemli bir şeye değinmek istiyorum "sağlık" olsun da varsın hayat koşturmaca olsun . öyle değil mi ?

Biraz on 4 Haziran 2010 07:35 dedi ki...

Elbette saglik onemli...ama bir kac yazi once yazmistim isin kotu tarafi para olmayinca en basit saglik problemleri bile cozulemiyor. Bu bakimdan "sagligimizi korumak" en onemlisi...sagligimizi korumak icin yapacagimiz seyler cok kolayken kaybedince isin zoru basliyor.

öykü on 4 Haziran 2010 07:58 dedi ki...

Yazı çok guzel cok dogru

tek bısey soylemek geldı ıcımden okurken

*keske hep cocuk kalsaydım..*

FUNdy on 4 Haziran 2010 16:44 dedi ki...

Life seems but a quick succession of busy nothings.” ~Jane Austen

Şimdi okudugum bir sitede gorunce senin yazın geldi aklıma.

guguk kuşu on 4 Haziran 2010 23:43 dedi ki...

Neyse Biraz sağlığımız yerinde olsun da koşturalım. Berbat geçmiş bir hamilelikten sonra evimde kendi işlerimi yapmayı bile özlemişim:D
Önemli olan hızımızı iyi ayarlamak ve yolun kenarındaki yeni açan çiçeği, denizin üzerindeki martıyı, gökyüzündeki tepsi gibi aydedeyi görüp biran durup yaşamak ne güzel diyebilmek. Güzel bir pastanede mis gibi kokan bir nescafe ile pasta yiyebilmek....

LLuvia on 5 Haziran 2010 15:39 dedi ki...

Büyümek sorun değil bence. Büyüdükçe artan sorumlulukları bile seviyorum. Tek sorunum sorumluluklar arttıkça unuttuğum çocukluğum ve bir anlamda kendim. İşe dalıp hayatın geçtiğini zamanın seni beklemediğini görmek üzücü oluyor. Bunu farkettiğimden beri de acele etmiyorum hiç bir işim için.
Koşturdukca zaman benden önde gidiyor gibi hissediyorum.

Güzel bir yazı olmuş eline sağlık :)

Biraz on 5 Haziran 2010 17:39 dedi ki...

>guguk kusu
Oncelikle cok gecmis olsun.

Cok dogru soyluyorsun...bunlari gorebilmek lazim.

Biraz on 5 Haziran 2010 17:42 dedi ki...

>LLuvia
Belki acele etmek degil ama cabuk yapmak lazim diye dusunmeye basladim. Bir de hemen zorluklar karsisinda yilmamak. Galiba cocuklugunu mutlu yasamis insanlarda zorluklara dayanma direnci daha yuksek oluyor. Dshs sabirli ve hosgorulu oluyiorlar sanki.

Cok tesekkuler!:)

 

Blog Listem

Hayattan ve Masallardan Biraz Copyright © 2009 WoodMag is Designed by Ipietoon for Free Blogger Template