Bir önceki yazıda yaptığım tren yolculuğu sırasında aklımdan geçenleri yazmıştım.
Artık kışın geldiğinden, mevsimlerden filan bahsettim.
Başka bir yolculuğun düşündürttüklerini paylaşmak istiyorum şimdi de.
Artık kışın geldiğinden, mevsimlerden filan bahsettim.
Başka bir yolculuğun düşündürttüklerini paylaşmak istiyorum şimdi de.
Geçenlerde bir toplantı nedeniyle Washington’a gitmiştim.
Bu sırada uçağın penceresinden bakarken yine benzer şeyler aklıma gelmişti. Hava erkenden kararırken artık her yer grimsi bir renge bürünüyordu. Herkesin kendine göre bir hayatı varken bu rutinin dışına pek çıkamıyorduk. Yukarıdan, bulutların arasında bakınca daha bir çarpıcı oluyor bu durum.
Ara yolda giden bir araba tıngır mıngır ilerlerken, biraz daha ileride otobanda süratle giden başka bir araba gözüme çarpıyor. Her ikisinin de ortak tarafı zamanı, mevsimi paylaşmaları...vs.
Hayatlarımızda da bu ortak paylaşım var.
Her şey bir dönüşüm içinde geçiyor. Bahar yaz sonra sonbahar, kış. Sonra yine bahar...sonra yine kış.
Her şey bir dönüşüm içinde geçiyor. Bahar yaz sonra sonbahar, kış. Sonra yine bahar...sonra yine kış.
Sabah oluyor, sonra akşam...sonra mutlaka ve mutlaka yine sabah.
Güneş hep yeniden doğuyor.
Her şey sürekli kendini tekrarlarken ve bu yeryüzüne yeni gelen herkese, "her sabah" ya da "her yıl" sanki eşit hazırlanmalıymış gibi en baştan sunuluyor.
Sabahlar, akşamlar, mevsimler her şey tekrarlanıyor.
Hatta kimi zaman bizler de rutine gömülerek her gün aynı şeyleri aynı sırayla yapıyoruz.
Güneş hep yeniden doğuyor.
Her şey sürekli kendini tekrarlarken ve bu yeryüzüne yeni gelen herkese, "her sabah" ya da "her yıl" sanki eşit hazırlanmalıymış gibi en baştan sunuluyor.
Sabahlar, akşamlar, mevsimler her şey tekrarlanıyor.
Hatta kimi zaman bizler de rutine gömülerek her gün aynı şeyleri aynı sırayla yapıyoruz.
Fakat bunca döngü içinde farklı olan bir şey var.
O da bizzat kendi hayatımız.
Bizim hayatımız bir döngü şeklinde yaşanmıyor. Aksine tam bir düz çizgi halde yaşanıyor.
Bir kere 40 yaşında oluyoruz.
Bir kere çocukluk dönemimiz var.
Bir kere 21 yaşına giriyoruz.
Ama bu döngülü hayat bizi öylesine eline geçirmiş ve aklımızı almış ki, her şeyin hep tekrar olabileceğini düşünüyoruz.
Halbuki böylesine hızlı geçip giden ve hiç bir zaman da geri dönüşü olmayacak bu hayatta şu yaşadığımız anın farkına varabilsek harika olacak.
Yine bahar, yine kış gelecek derken, hiç birimiz bir önceki mevsimde ki gibi ol(a)mayacağımızı çoğu zaman düşünmüyoruz bile.
O da bizzat kendi hayatımız.
Bizim hayatımız bir döngü şeklinde yaşanmıyor. Aksine tam bir düz çizgi halde yaşanıyor.
Bir kere 40 yaşında oluyoruz.
Bir kere çocukluk dönemimiz var.
Bir kere 21 yaşına giriyoruz.
Ama bu döngülü hayat bizi öylesine eline geçirmiş ve aklımızı almış ki, her şeyin hep tekrar olabileceğini düşünüyoruz.
Halbuki böylesine hızlı geçip giden ve hiç bir zaman da geri dönüşü olmayacak bu hayatta şu yaşadığımız anın farkına varabilsek harika olacak.
Yine bahar, yine kış gelecek derken, hiç birimiz bir önceki mevsimde ki gibi ol(a)mayacağımızı çoğu zaman düşünmüyoruz bile.
2 Yorum:
Gerçekler acıdır hesabı bir yazı olmuş bu , Sevgili Biraz...
Hayatımız sadece bir döngü maalesef. Ama " ah şu döngüyü bir daha yaşasak böyle mi olurdu " dediğimiz olmuyor mu? Ama olamıyor işte.
Sanırım yaşadığımız her anın değerini anlamalı ona göre seçimler yapmalıyız.
* Bir önceki yorumu ben sildim yanlış yazmışım :))
Sevgiler...
Sevgili Ozii, Bu yaziyi yazarken aslinda gecen gun bir ogrencimin sorusu dusndurttu, demisti ki 40 yasindayim, doktoraya baslarsam 45inde biterecegim en erken...sizce ne yapmaliyim...diye sromustu
ben de dedim ki 55 yasina geldiginde keske yapsaydim deyip demeyecegin onemli...sonucta hayat bir yolculuk ise bir yerinde evet gec de olsa yaptim amacima ulastim mi demek daha onemli yoksa hayiflanmak mi...yoksa korkmak mi cok gec diye.
Yorum Gönder