9 Şub 2011

Kolay hayat: artık her şey bir “TIK” mesafesinde


Eskiden, 100-150 yıl filan önce demek istiyorum,  insanlar kağıt kalem kullanırlarmış hani mektup falan yazı filan yazmak için.
El yazısı” ile hem de!
Bembeyaz kağıdın üzerine yazarlarmış, yetenekli olanlar altına çizgili kağıt koymadan yazarken, satırları gittikçe eğerek yazanlar ise çizgili kağıt desteği altta olduğu halde yazıp çizerlermiş.
Uzun olmasa da ille de bir usulden giriş cümleleri kurulurmuş filan.

Mektup, dilekçe artık kağıda yazılacak ne varsa bu türden her şey neredeyse tarihi eser oldu.
Artık modern zamanlarımızın hızlı iletişim araçları var. Mesela elektronik postalarımız var. Yazacaklarımızı buraya yazdık mı anında ulaşıyor karşı tarafa. Dünyanın bir ucunda olmanın artık bu sayede hiç bir önemi yok. Bir tık mesafesinde her şey.

Fakat bu da yetmedi.
Sevgili sosyal iletişim aracımız Facebook kahvehanesi var. Artık oraya yazdınız mı tüm arkadaşlarınız görür. Mesaj mı vermek istiyorsunuz. Haykırın oradan işte.
Bu da yetmedi sevgili ötügen kuşu Twitter’ımız var. 140 kelime de hemen ama çabucak ama hızlıca ne anlatmak istiyorsanız anlatın. Yayınlayın okusun takipçileriniz, arkadaşlarınız.

Fast food hayatlarımız için harika şeyler bunlar.
Bir gün bir ders öncesi sınıfta hazırlık yaparken, erken gelen bir öğrencim tıkır tıkır telefonundan mesaj yazıyordu. Saniyede 35 harf basabilme yeteneğine ulaşmış bir genç kız. 


Ona o sırada sormuştum “Mesela arasan ve söylesen yazdıklarını, öyle neden yapmıyorsun?


Ben sadece söylemek istediğimi söyledim...konuşunca bir sürü zaman geçiyor. Laf uzuyor...” gibisinden bir şeyler söylemişti.

Artık öylesine bir zamandayız ki...”naber, nasılsın” gibi ön cümleleri kurup kimse zaman harcamak istemiyor. Bir yerde buluşulmak mı isteniyor...adresi yaz yeter. Hatta her türlü uzun cümleyi de iyice kısalt.
Kimsenin sabrı yok. Bir de ilginç bir gözlem de çoğu zaman karşı taraf ne diyecek endişesi pek yok, ben söylemek istediklerimi söyliyeyim de...gerisi pek de önemli değil durumları.

Bireysel hayatlarımızın bireysel diyalogları bunlar.

Mesela bu blog yazılarında yorumları oldukça önemsiyorum. Paylaşımın bir ispatı. Bir de elimden geldiğince mutlaka her bir yoruma cevap yazmaya özen gösteriyorum. Buna aslında “cevap yazmak “demek pek doğru değil. Bence bir çeşit “yazanın ve okuyanın sohbeti”. 

Yorumcularla elbette sohbet etmek mecburiyeti yok ama bence bir blog yazarını diğer yazarlardan ayıran bir özellik, bu yorumlara gösterdiği sıcaklık ve özen. Bu da bence cevap vermek ya da “sohbet etmek” diyelim yine...öyle oluyor.


Yazılan yorumlara hiç bir ilginin yazar tarafından gösterilmemesi ise mesela beni okuyucu olarak soğutuyor.
Diyebilirsiniz “kardeşim ben zaten düşündüklerimi yazmışım, her yorumun altına kendimi mi tekrar edicem cevap yazarak?

Yok yahu sen kendini tekrar etme...belki yorumlar yeni fikirleri getirecek.
O anlatsa, sen anlatsan.
Hani tıpkı sohbet eder gibi yahu. 

Ama doğru zaman yok, boş ver!

Neyse işte her şey öylesine bir tık messafesinde oldu ki bırakın kağıt kalemle mektup, yazı filan yazmayı...zaten pek bir çirkin olan el yazım, yazmaya yazmaya iyice çirkinleşti.


Tık mesafesinde olsak da sanki öyle olmadan yazmak (tuşlarla) ve sohbet edebilmek dileğiyle.

12 Yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba.
Katılmadığım yerler var yazında.
Hal hatır sorumu yok artık demişsin. Belirtmişsin: ''ön cümleler.''
Bana formalite geliyor bu ön cümleler. Sadece gerçekten merak ettiğim kişilere sorarım o yüzden de, önemsediklerime.

Formalite icabı birine nasılsın sorusunu yönelttiğimi düşünsene. Kötü olsa da, iyi olsa da herhangi bir anlam taşımayacak. Bu daha çirkin değil mi?

Bunun haricindeki konularda hemfikiriz.
Kâğıdı kalemi terk etmeyenlerdenim ben. Bir defterim var. Blog yazımı önce oraya yazıyorum genelde. Sonra bakarak geçiriyorum. Cümlelerim rahatlıyor, gerilimleri azalıyor kalem kâğıdı görünce.
Saygılar.

Biraz on 10 Şubat 2011 00:24 dedi ki...

haklisin formalite icabi olmasindansa elbette sorarken anlaminin olmasi daha guzel. Ama kolayciliga kactigimizdan da...artik daha az merak eder olduk. Ancak merak ediyorsak nasilsin diyoruz, otesi de yok.

Dijital ortamda yazdiklarimi "hemen, hizlica, zaman kaybetmeden" duzeltebilmek :) isime geldiginden beridir, kalem kagidi biraktim galiba. Zaten el yazimi benden baska da okuyabilen olmadigini dusununce...dijital olmasi belki de daha iyi. :)

Adsız dedi ki...

Daha az merak ediyorum, insanlardan her gün bir adım uzaklaşıyorum çünkü. Neyse buna girersek çıkış kaybolabilir.

Senin geçerli bir 'bahanen' var diyebiliriz yazı stiline gelecek olursak.
Ben mest oluyorum kalem elimdeyken. Bir yandan yazarken, diğer yandan harflerimi inceliyorum sevdiğim bir bedeni inceler gibi. :)

Biraz on 10 Şubat 2011 00:44 dedi ki...

bu kagit kalem durumu benim icin cizim konusunda gecerli, beyaz kagit ve kalem ne zaman soz konusu cizim oluyor, iste o zaman durum degisiyor.

Adsız dedi ki...

Karikatür çizimini de kâğıt kalem yerine gelişmiş aletlerle yapabilirdin. Bir elin hâlâ onlarla demektir yapmıyor olman. Eh, hiç yoktan iyidir bu.

Biraz on 10 Şubat 2011 03:40 dedi ki...

yayin icin hazirlananlarda kalem kagit kullanmiyorum:)

beenmaya on 10 Şubat 2011 09:14 dedi ki...

hayatımıza getirdiği kolaylıklar açısından iyi, güzel hoş da o sınır aşıldığında gerçeklikten de gigide uzaklaşıp sanal hayatlar yaşamaya başlıyoruz. bir mail, bir mesaj ne kadar yakınlaştırabilir ki bizi. uzaktan seviyoruz artık birbirimizi kelimeler üzerinden. bir dosta içinizi döken bir mailin ardından gülücük ikonu kullanmak yerine en son ne zaman sımsıkı sarılıp yüzümüzdeki o gülücüğü bizzat gösterdik mesela...

guguk kuşu on 10 Şubat 2011 14:50 dedi ki...

galiba bu bir tercih meselesi..yaşama bakış açımız bizi her konuda yönlendiriyor. Tabi eskiden farklı alternatifler olmadığı için hepimiz ortak bir yolu yürürken artan alternatiflerle birlikte tercihlerimize göre yollarımız ayrıldı.
kağıdın beyazlığını ve kokusunu, kalemlerin çeşitliliğini sevenlerdenim. el yazılarını incelemk hoşuma gider. fala bakar gibi ordan insan tahlilleri yapmaya çalışırm.
ama zaman oldukça çeldirici bir faktör.

Biraz on 11 Şubat 2011 06:27 dedi ki...

>beenmaya
gulucuk ikonu belki de sarilmanin imkansiz oldugu zamanlarda iyi bir hatirlatici olmak yerine gecebilir, ya da guelryuzlulugu birazcik olsa da yaziya tasimaya.
Fakat hic biri samimi bir kucaklasmanin yerini tutamaz elbette.

Biraz on 11 Şubat 2011 06:28 dedi ki...

>guguk kusu
beyaz kagi ve kalem cok cekici ama diger yandan da buyuk ekranli monitorler de cekici olmaya basladi...teknolojinin durulamaz hizi ve zaman bir de.

özii on 23 Şubat 2011 00:31 dedi ki...

Bir süredir kendim dahil herşeye küsmüş olsamda bu yazıya yorum yazmadan yani seninle sohbet etmeden geçmek istemedim sevgili Biraz . Seviyorum yazılarını , çizimlerini...

Okudukça kafamada minik minik kıvılcımlar çaktı. Bir sürü şey yazmak istedim sonra da kendi kendime dedim ki "git bloguna yaz " hazır kıvılcımlar varken. Ama yazamadım.

Kağıt , kalem demişken ben de pek uzak kalmamaya çalışıyorum. Özellikle de kurşun kalemimi çok seviyorum . Sağa sola not alınmış , karalanmış , bazı kelimeler cümlelerle oklarla birleştirilmiş yada üstü çizilmiş bir araya getirilmeyi bekleyen yazılarım var oysaki. Birde hızlı hızlı yazarken , kalemin kağıtta çıkarttığı sesi , tuş sesinden daha çok seviyorum.

Hatta evin içinde mesaj içerikli küçük , eğlenceli notlar bırakmayı da severim. Yaa bu arada ben konudan uzaklaşmaya mı başladım . Şu kafayı toplayıp yine geleyim bari :)))

bir "tık"la yorum gönderdim ama :P

Biraz on 23 Şubat 2011 06:34 dedi ki...

Cok tesekkurler sevgili ozii.
El yazim zaten cirkindi simdi iyice cirkinlesti uzun zamandir kisa notlar disinda hic uzun uzun yazmiyorum el yazisi ile demek istiyorum.
Ama el yazisinin sicakligi da yok tabii ki bu klavye harflerde.
Bugun bizim bir asistanimizin dogum gunuydu...hediyenin yanina bir de kendi elimle yazip cizdigim karti ekledim bence cok daha iyi oldu hazir satilanlardan:)

 

Blog Listem

Hayattan ve Masallardan Biraz Copyright © 2009 WoodMag is Designed by Ipietoon for Free Blogger Template