“Eskiden ÖSS, ÖYS derlerdi” başlıklı yazımın ardından gelen yorumlar bence çok düşündürücü ve yararlı da oldu. Yorumlarıyla yazıya katkıda bulundukları için de Esmir’e, Lluvia’ya ve Özii’ye çok teşekkür ederim.
Büyüklerimizin ama tüm büyüklerimizin demek istiyorum, yıllardan beri (en az 30 yıldır desek...belki az bile söylemiş oluruz) “eğitim çok önemli” diye diye topluma eğitimsiz insanlar kazandırdılar. “gençler geleceğimizdir” diyerek geleceklerini çıkmaz sokaklara soktular. Bu elbette zor bulunur bir yetenektir diye düşünüyorum.
Ama diğer yandan sadece devlet büyüklerinin çabaları değil, aile büyüklerinin çabası da çocukların çıkmaz sokaklara girmesini sağlıyor. Elbette her anne ve baba bildikleri en iyi şeyi yapmaya çalışır. Fakat en iyi bildikleri şey, her zaman en doğru seçenek olmuyor.
Diğer taraftan sürekli sınava giren ve sınav dışında en büyük aktivitesinin dershaneye gitmek, özel dersler almak, sürekli test çözmek olan öğrencilerin kupkuru yetişmesi hiç bir şekilde umut vermiyor. Bunun ötesinde böyle yetişen bir çocuk hem asi olmaya başlıyor. Hem de hayatının daha en başında mutsuzlukların ve stresslerin en içine yuvarlanıyorlar. Tıpkı okul duvarlarımızın renkleri gibi gri insanlara dönüşüyorlar.
Bu eğitim (!) sürecinde potansiyellerinin çoğunu bilemeden yuvarlanıp gittikleri için özelliklerini hiç bilemiyoruz, bilemiyorlar. Bir eğitimci olan Özii’nin de yorumunda belirttiği gibi öğrenciler ne olursa olsun ve nasıl olursa olsun sınıflarını geçtikleri için çaba göstermenin, sabretmenin önemini hiç bilemeden büyüyorlar. Dolayısı ile şımarık da yetişiyorlar, her şeyi bilen (!) ama hiç bir şeyden anlamayan insanlara dönüşüyorlar. Liseye geldiğinde hatta üniversiteyi bitirdiğinde hala ne yapmak istediğini bil(e)meyen insanlarla dolu etraf.
Hiç kendisini tanımak için zamanı olmamış ki bu çocukların. Adeta şaşkın tavuk gibiler, ne yapacaklarını tam bilemiyorlar. Ders, sınav ve okul üçgeninde geçen yılların erittiği gençler bıkkınlıkla yapıyorlar pek çok işi. Bir de her şeye hemen ulaşabilmeyi istiyorlar.
Anlıyorum, hayatta zaman kaybetmek iyi birşey değil ama bir değer uğruna yapıyorsanız o zaman, o zamanı vereceksiniz. Bu da zaman kaybetmek değil, aksine her şeyin bir bedelinin olduğunun ispatı.
Bir takım yüksek eğitim görmüş anne ve babalar daha çocukları 3-4 yaşlarında iken onlara yabancı diller öğretmeye, sürekli bir şeyleri empoze etmeye ve çocuklarının ne kadar zeki, akıllı sıradışı olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar. Böylesine baskılı ortamlarda yaşatılan o çok “sıradışı” çocuklar geleceğin bezginleri ve sıradan insanları oluyorlar. Çocuklarını her şeyi en iyi yapan insana döndürme çabaları çoğunlukla hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor.
Belki fazla olumsuz bir yazı oldu. Ama diğer taraftan da elbette umut ışığı olan çocuklar, aileler, yetişkinler var. Bunların sayısının pek bir az olması ise ne yazık ki bu yazının tersi yönde yazılmasına sebep oldu. O yüzden olumsuzlukları, çarpıklıkları yazmaya çalıştım. Eğer hakikaten tüm bunlar yukarıda yazdığım gibi olmasaydı bugün çok daha güzel ve umut saçan insanlar, olaylar etrafımızda cereyan ederdi. Sadece çevremize bakmak bile tüm bu negatiflikleri görmeye yeter. Durumun tesbitini yapmak çok kolay, esas tüm bu olumsuz gidişe çözüm nedir derseniz.
Benim kişisel fikrim; “çözüm yok”, öylesine derinleşmiş ve öylesine büyük bir çarkın dişleri dönüyor ki bu "eğitimli eğitimsizlik" girdabından kurtulmak pek zor.
3 Yorum:
Belki ben de fazla umutsuz yaklaştım ama dediğin gibi sadece olumsuz yanları düşünüyoruz. Eğitimde bilgiye ulaşmak adına bazı imkanlar ne kadar kolaylaştıysa bir şeyleri öğrenmeleri de o kadar zorlaştı. Hazırı varken bilmeye gerek duymuyorlar. Çünkü dediğin gibi istemiyorlar...
Fark ettirmeden , keşfettirerek, yaşatarak ya da geçmişle bağlantılar kurarak öğretmeye çalışıyoruz. İlgisini çekelim , merak uyandıralım diyoruz ama bir yere kadar , iş ona düştüğünde her şey başa dönüyor. "Öğrenci Merkezli Eğitim" diyorlar . Yani dersin tamamen öğrenciler tarafından sunulduğu ,öğrencinin aktif , öğretmenin pasif olduğu , gerektiğinde sadece rehberlik edeceği bir sistem. Ama bunca yıldır hep öğretmen merkezli olmak zorunda kaldığını gördüm. Çünkü hazıra o kadar alışmışlar ki , görev dağılımı yapılınca bile hep belirli kişilerle dersi işlemek durumunda kaldık. Nasıl olsa A kişisi çalışmıştır , o anlatır , biz de yırtarız yaklaşımı içindeler. Ama nereye kadar A , nereye kadar B kişisi… Bu konuda notla da bir işleri olmadığı için , öğrenmek , çalışmak gibi gayret içine girdikleri de söylenemez.
Yine de herkesin ilgisini çekebilmek için bazen ne taklalar atıyoruz , bir bilseniz :)) Ama şu bir gerçek ki sınıf geçme sistemi ve sınav sistemleri değişmedikçe bir şeyleri ciddiye almayacaklar. Dedim ya "nasıl olsa geçeriz" diyorlar , gerisi hiç önemli değil. Hayatta da her şeye bu kolay sahip olabileceklerini düşündükleri içinde mutsuz oluyorlar ama bunu anladıklarında maalesef çok geç oluyor.
Son olarak , "Terzi kendi söküğünü dikemez" derler ya , işte bu yüzden de bazen korkuyorum. Kendi oğlumdan biliyorum ve asla baskı yapmasam bile derslerle ilgili soru sorduğumda aşırı isyankar ve tepkili cevaplar alıyorum . Nefretle başlıyor ve ben bu konuda çaresiz kalıyorum . Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilen , anlayan bir çocuk böyle yapıyorsa diğerleri ne yapsın diye düşünüyorum. Sonra diyorum ki; "Kızar mısın öğrencilerine çalışmıyorlar"" diye , "anneleri babaları evde ilgilenmiyorlar" diye. Al , işte buyur, ilgili anne babanın çocuğu da hiç farklı değil diyorum. Ama tek avuntum bilime meraklı oluşu :)) Oradan birazcık umudum var .
Dilerim ki , eğitim sistemindeki çarpıklıklar düzelsin , "Eğitimli eğitimsizlik" girdabından da kurtulalım.
Çünkü bizler "Atatürk 'ün çocuklarıyız". Geleceğe umutla bakan , çalışkan ,aydın fikirli gençler istiyoruz.
Tekrar çok teşekkürler...
Ben ne yapmışım yine yaa ...
:))))
Herhalde birilerine yaslanmak, nasil olsa isleri yapan biri var ben de arada kaynarim dusunceleri boyle kucukten kucukten yeseriyor galiba:) Birey olmayi ogretemiyoruz demek ki...hatta uzunca zamandan beri birey olmayi ogretememisler ki, epeyce bir jenerasyon boyleyiz.
Yorum Gönder