Hayatı bölümlere ayırsak, gençlik zamanı, orta yaş zamanı ve yaşlılık zamanı diye bence bu üç dönemin en zoru yaşlılık. Geçenlerde bir arkadaşım bu fikrime şiddetle karşı cıkmış ve kabul edeceksin yaşlılığı da orta yaşı da demişti. Halbuki benim anlatmak istediğim şey ise yaşlı olmanın hayatın en zor kısmı olduğuydu. Anlamadı...anlatamadım belki de. Ben de bununla ilgili bir blog yazayım dedim. Neden yaşlılık en zor kısmı hayatın onu anlatayım istedim.
Aslında yaşlılığın zor olduğunu bilmek yaşlı olmadan anlaşılacak bir şey değil. Elbette herkes yüzeyde yaşlılık zor şey diyor. Fakat bizzat yaşamadan pek anlaşılacak bir şey değil. Hayatın her dönemi zor. Ama yaşlılık çok daha başka bir şey. Daha önceki blog yazılarımda da yaşlılık üzerine çok yazdım. Fakat bu üç dönemin daha doğrusu hayatın bence en acıklı bölümü yaşlılıktır. Yaşlılığın güzel geçirilmesi, huzurlu yaşanması elbette büyük şanstır. Ama kişisel olarak yaşlılık zordur. Zengin de olsanız, fakir de olsanız, huzurlu ve mutlu da olsanız zordur. Çok önceleri tez konum gereği yaşlılar ile çalıştım hayata tutunuşlarına şahit oldum. Kimilerini huzurevlerinde ziyaret ettim. Kimileri hastaneye geldi. Şimdilerde ise bebelerle çalışıyorum. Hayata fazla erken gelmiş ama sımsıkı tutunan bu bebelerin muhtaçlık dışında bir benzerlikleri yok yaşlılarla.
Hep genç kalacağımızı, merdivenleri yine o eski hızımızla çıkacağımızı, her söyleneni hemen duyacağımızı zannederiz. Özellikle de gençken bu düşünceler epeyce güçlüdür. Sonra sonra farkedilecektir, hiç bir şeyin aynı kalmadığı. Daha yaşlanmadan yaşlılığın zor olduğunu bilmek bence büyük bir avantaj. Yaşlılığın kendini göstermesi ile birlikte hayatın renkleri de değişiyor. Hele bir de emekli olmuşsanız, önce kendiniz farkediyorsunuz bir boşlukta olduğunuzu. Sonra çevreniz bunu hissettiriyor. Konum ve mevkinizden dolayı etrafınızda uçuşan menfaat kelebekleri birer birer uzaklaşıyor. Bu değerli (!) arkadaşlarınız konacak başka kaynaklar bulmaya doğru kanat açıyorlar. Yalnızlığınız bu bakımdan artarken artık işe yaramadğınızı düşündürtüyorlar size. Halbuki hayat öylesine kutsal bir yolculuk ki her aşaması değerli. Hayat sürdükçe 80 yaşında da 90 yaşında da çok çok önemli. Hani bazı insan müsveddelerinin yaşlı insanlar için “yaşamış yaşayacağı kadar...” demeleri ise en büyük haksızlık. Hele ki bu lafları kimi doktorlardan duymak ise midemi bulandırıyor. Dedem 94 yaşında vefat ettiğinde hala 50li yaşlarını yaşıyordu. Ruhu pek bir gençti. Son anına kadar hiç bir hastalığı dahi olmadı. 94 yaşında da önemi çok büyüktü. Demek istediğim yaşın artması ile çevrenin kişiye sanki artık uzatmaları oynuyormuş hissini aşılamaya çalışması çok çok zavallı bir durum. Hayat ile kimsenin sözleşmesinin olmadığı ve yaşadıkça hayatın var olduğu bir dünyada yaşa göre davranış şekillerinin belirmesi sanırım. İnsanları yaşlılıklarında en çok yıpratan şey.
Neyse yaşlılığın zor işlerinden biri de arkadaşlar! Hani çoğunluğu o fasulyeden olan arkadaşlar değil. Gerçek arkadaşlar! 2-3 adet olanlarından. Pek nadir bulunanlarından. Onların da ayrılmasıyla, iyice basan yalnızlık duygusu ise başka bir yüzleşilmesi gereken bir durum. Etrafınızda artık size isminizle hitap edecek insanların kalmaması o fasulyeden arkadaşlarınızı bile özlemle hatırlamanıza sebep olmalı diye düşünüyorum.
En güzeli yaşlılığında dahi kendini oyalacak ve besleyecek güzellikleri bulmak. Mesela okumayı seven bir insanın yaşlılığının daha kolay geçeceğine inanıyorum. Elbette gözler daha az görecek ama olsun gördüğü kadarıyla...Ya da bizim kuşağın gelecekteki yaşlıları...teknolojiyi yakından takip etmesi sayesinde belki de hayattan daha az kopuk yaşayacaklar. Belki mahallesinde ve şehrinde artık yaşamayan arkadaşlarına...internet ve gelecekteki benzer iletişim araçları ile dünyanın öbür ucunda koltuklarından kalkmadan ulaşacaklar. Bir nevi yaşlıların facebook’u olacak belki de bugünün gençlerinin lakırdı yaptıkları facebook ve benzerleri. Bu bakımdan da teknolojiyi sevmek ve takip etmek yaşlılık için faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Kısacası hazır yaşınız imkan verirken yaşlılığa ufaktan ufaktan hazırlık yapın. Hem o zor dönemi kolaylıkla atlatabilmek (!) için hem de hüzünlü bir dönem yerine verimli ve keyifli bir dönem yaşayabilmek için.
12 Yorum:
Sana katılıyorum Biraz. Bence de en zor dönem yaşlılık. Buna neden olan sayısız faktör var:
1-sağlık sorunları ve bunlara bağlı limitasyonlar.
2-yakınlarını kaybetmiş olmak, yalnızlık.
3-yeni çağa, gençlere, teknolojiye ayak uyduramamak.
4-çözümlenememiş geçmiş acılar, kırgınlıklar.ogy
.
.
.
.
umarım sağlıklı, neşeli, mutlu insanlar oluruz yaşlılığımızda
İnsanların yaşlanma sürecinde, yaşadıkları ülkenin refah durumu, beslenme, hayat tarzı gibi bir çok etken rol oynuyor. Yaşlılığın ve onun getirdiği sağlık sorunlarının giderek önem kazanmasıyla artık "Geriatri" bilim dalı altında bir çok -var olan ya da olası- hastalık bir ünitede tedavi edilmeye çalışılıyor.
Yaşlıların artık bir takım becerilerini kaybetmeye başlaması, çocukların büyümesiyle birlikte ellerinde bulundurdukları otoriteyi kaybetmeleri, kendilerini gereksiz hissetmeleri, kendilerinden önce ölenleri gördüklerinde suçluluk hissetmeleri aklıma geliveren olumsuzluklar arasında...
Sadece tek bir şey diliyorum kendim ve herkes için. Kimseye ihtiyaç duymayacağım, kendime ve sevdiklerime rahatsızlık vermeyeceğim, düşkün olmayacağım kadar yaşlanmak...
Sevgiler ve selamlar...
>gugukkusu
saydiklarin da cok onemli maddeler, bir de galiba zamanin durmadigini gelip gectigini en iyi ogreten donem yaslilik oluyor, dileklerine aynen katiliyorum, sevgili gugukkusu.
>ben
son paragraftaki dileklerin gercekten cok onemli ozellikle bizim gibi ulkelerde ise cok cok daha onemli.
Bir de bu son paragrafinla ilgili bir sey daha eklemek isterim, duskun olmayacagim kadar yaslanmak demissin bu nokta cogu kisinin gozunden kaciyor, uzun yasamak istegi var herkes de ama herkes dogal olarak beyaz atli prensini bekleyen genc kizlar gibi yasliligi ve uzun yasami bekliyor. Halbuki senin de dedigin gibi duskun olmayacak kadar yasamak belki de en guzeli. Cok tesekkurler yorum icin sevgili Yesim.
Sevgili biraz,
Yine çok önemli bir konuya yer vermişsiniz bloğunuzda. Yazılarınızı hem severek takip ediyor hem de yakın-uzak yada alternatif görüşlerimizle silik veya gün ışığına çıkmamış düşüncelerimizi sorgulayarak be vesile ile aydınlandığımızı düşünüyorum...
Ben insan manzaralarını; özellikle çocuk, genç, yaşlı insanları sıklıkla gözlemlerim...çevremde öylesine boş boş yaşayan ve anlamsızca ömür tüketen insanları gördükçe de hep düşünür ve onlar adına üzülürüm...Evet kaçınılmaz bir gerçeklik yaşlılık!
Çocukluk dönemlerimize, özellikle bu sürecin gidişatına bizler karar veremiyoruz ama ileriki süreçlerimizi yönlendirecek olanlar bizleriz! demem gerekir iken; ben yine de diyorum ki sağlıklı bir çocukluk ve onun üzerine inşa edilen gençlik ve sonrası bilinçli bir eğitim ve yönlendirme ile daha sağlıklı ve mantıklı yol alınabilinir!...bu hayatımızdaki her şeyin tamı tamamına istenildiği gibi gelişecektir anlamına da taşımıyor doğrusu! hiç beklemedik anlarda hiç beklemediğimiz biçimde gelişebilir insanın hayatı...
Gelelim bizim ülkemize, malum ülkenin içinde bulunduğu eğitim- sosya ekonomik koşullar belli.Küçük bir azınlık diyelim ki; refah ve eğitim anlamında da bilinçli yetişmiş olsun ve bilinçli ebeveynleri örnek model alarak sağlıklı “ruh-beden-hayat tarzı” yaşayıp…. neticesinde de ne istediğini bilerek yaşamış ve kendini yaşlılığa hazırlamış, uzun yaşamak değil de hayattan maximum keyif alabilecek potansiyel ve birikim ile yaşamını renklendirecek şekilde yaşayan…beden yaşı gereği rakamsal olarak çok yaşamanın değil de anlamlı yaşamanın farkında olan… yaşlı kesim olsun! bu o kadar az ki!
Özellikle bizim yaşlılarımızın “unu eleyip de yastacı duvara astıkları”, nerdeyse ölümün gelmesini bekleyerek gün saydıkları, bıkkın, sağlıksız ruh ve bedenle yaşamlarını sürdürürken; niye dünyayı karış karış dolaşanlar Japonlar, Amerikalılar, Avrupalılar olsun sadece!...en gözüme çarpanlar bu ülke vatandaşları old.için söylüyorum...vd..diyelim...
yaşam kaygıları olmadan; ekonomik olarak belli bir gelirde olmakla birlikte hayata bakışları ile de yaşamı iyi analiz edebilmiş, kendini eğitmiş... japonları uzak doğu ülkelerinde yaşayan insanların yaşam felsefelerini benimsiyorum ben... ve kesinlikle yaşlılığı çok daha etkin hem ruhsal hem de bedensel açıdan da sağlıklı yaşamanın temellerini bu insanlar çok öncesinden atıyorlar...bir kere çok okuyorlar, sonra kendilerini rehabilite edecek şekilde spor,meditasyon, yoga vs...yapıyorlar...
küçük küçük de olsa, onları zorlamayacak türden ve hafızalarını da sürekli zinde tutacak işleri hobileri oluyor; resim, el sanatları, çiçek ve bahçe düzenlemeleri gibi… ve teknolojinin de uzağında olmadan yaşamlarını sürdürüyorlar...
bizde ise ne yazık ki hala daha “böyle gelmiş böyle gider deniliyor!..”
*Erkek egemen toplumlarda kadının sürekli ezildiği, erkeğin baskın olduğu ve kadının da en güzel çağlarında daha 40 larına dahi gelmeden çöktüğü...
*Kadın-erkek; ama ağırlıklı olarak erkeğin daha çok çalıştığı düşünülürse; maratona hazırlanan koşucular gibi hayatı, "bizden geçti yeter ki çocuklarımızın koşulları daha iyi olsun" düşüncesi ile stres küpüne dönüştükçe ve sürekli ekonomik kaygılarla boğuşurken…ve bu kadar stres yüklüyken… sağlıklı ne beden ne de ruha sahip iken...bunun üzerine erken yaşlılık sendromları taşıyan…
*bu yaşam mücadelesi içinde adeta her tür dengenin alt üst olduğu; gençlerin, evliliklerin, ilişkilerin büyük bir handikap haline gelerek, içi doldurulamamış ve büyük beklentilerle günden güne kayıp bir kuşağın sancılarının hissedildiği… bu endişeleri taşıyan ebeveynlerin de her türlü baskı içinde nasıl gelip geçtiğini anlayamadıkları yılların neticesinde geliveren sanrılı yaşılıkları...
*Devletin, ne sanatçısına, ne emeklisine, ne orta halli ve dar gelirlisine pek çok konuda sahip çıkamadığı gibi sağlık konusunda da düzene girememiş sağlık uygulamaları ile… ve çoğu kez yazılı ve görsel medyada içler acısı gördüğümüz manzaralar karşısında… hiçbir sağlık güvencesi olmayan ve ne hekimlerin ne de hastaların memnun oldukları bir düzende!
insanların büyük bir endişe içinde oldukları, sağlıksız-sağlık koşullarından dolayı… ve daha pek çok unsur vardır ki sayılabilecek,
kısaca gözlemlemelerim o ki; yaşlılık sürecini bizim ülkemizdeki insanlar maalesef çok mutsuz geçiriyorlar...
ama topu sadece nasıl bir aileden geldiğine, ülkenin refah durumuna, eğitim seviyesine, çevreye, devlete...atmak da haksızlık olur...insanın düşünce sistemini değiştirmesi ve yaşamını da buna göre şekillendirmesi mümkün!
akıl ve beden sağlığı,öncelikle ona iyi bakmakla olur...
arkadaşların çoğu tıpkı sizinde dediğiniz gibi...ne yazık ki bir çoğu fasulyedendir..ve geçicidir!sizi hayal kırıklıklarına uğratabilirler...enderdir gerçek arkadaş bulabilmek! ona sahip olanlar şanslıdır...diğer hayati seçimlerde olduğu gibi!.
demek ki yaşamımızı arkadaş endeksli sürdürmeyeceğiz...bizi meşgul edecek çok daha önemli uğraşlar edineceğiz...hayatın her birimiz içinde geçici olduğunu ve yaşlılığında o kadar kötü olmadığını ...eğer ki yaşamı çok öncesinden sorgulayıp doğru yöne doğru yelken açabilmiş isek de...heleki gençlikte ve de sağlıklı iken dolu dolu yaşayabildiğimiz anlarımız da olabilmiş ise,o anları anımsayarak yanımıza böylesine keyifli kredileri de alarak...yolumuzu sürdüreceğiz,
yaşlılığımızı da kucaklayacağız:) öncesinden söylemek kolay belki ama düşüncelerin gücü denen bir şey de var hani!..
nasılsa tek geldik ve tek gideceğiz...kaçınılmaz bir son var!
Ve sevmek insanı besleyen yegane duygu!..bedenimizi ve ruhumuzu bundan daha güzel bir şekilde besleyemeyiz...eşimiz, sevgilimiz yada eş değer gördüğümüz her ne ise işte o'nlara ve dolayısı ile hayata sıkı sıkı tutunacağız...
ve sizin temennilerinize bende yürekten katılıyorum...
Allah bizleri düşkünlük seviyesinde sevdiklerimizi üzecek kadar da çaresiz durumlara düşürmesin...!ama gerçek sevenlerin de elde olmayan sebeplerden dolayı ola ki rahatsızlıklarımız olursa da böyle ahh etmeyeceğini de düşünmek istiyorum....
tüm bunlar nacizane düşüncelerim...orta yaşlarında yaşayan bir bayan olarak:)
her birimize güzel yaşamlar ve sağlıklı yaşlılıklar diliyorum...
ve hayatın bizlere umulmayacak sürprizleri yaşatma durumunu da gözardı etmeden!
her şeyin hayırlısı diyorum...:)
sevgi ve esenlikler dilerim…
>Esmir
Cok onemli noktalara deginmissiniz hakikaten.
Bizim ulkemizde yaslilar icin de gencler icin de hayat daha bir zor. Ve ozellikle son 10 yil icinde degisiklik ise cok urkutucu geliyor bana. Herkes fena bir bencillik ile yasiyor ve hatta kendilerine bile bencil bir sekilde yasiyorlar. Gunu kurtarmak ve gelecegi hic dusunmemek galiba en buyuk bencillik. Yaslilik ise ulkemizde cok daha zor. O insanlarin da bir zamanlar genc olduklarini ve hatta bizden bile daha hayat dolu olduklarini bilmek ama simdiki hallerinde ise bundan eser kalmadigini gormek urkutucu aslinda.
Yorumunuzun bir yerinde 40li yaslara gelen kadinlarin coktan coktugunu soylemissiniz...hakikaten de oyle. Unutamadigim bir manzara var, (Turkiye'de calisirken) bir gun hastanede bir adam merdivenlerde durdurup, gitmek istedigi uzmani sormustu, esini gostererek "bunu getirdim tarif eder msisin yerini" gibi bir seyler demisti...adam buyuk ihtimal benden bir iki yas buyuktu ama en az 15 yas daha buyuktu, "BU" dedigi karisi ise belki de benimle ayni yastaydi ama teyze diyesim gelmisti...o kadinin o halini ve adamin karisina BU demesini hic unutamadim!...Yasliliklari da zor olacaktir tahmin ediyorum!
Katkilariniz icin tekrar cok tesekkurler.
epeydır yoksunuz sızı merak ettım umarım hersey yoluındadır
ve sımdı yzınızı okudum..
hepımızın unutmaması gereken onemlı bısey var
hıc bır ınsan ıstısna dgıl
hepımız yaslanacagız
bu durumda eger empatı kurar anlamaya calısır
hosgoruyle yaklasırsak
ve yaslılıgın bı nevı cocukluk donemının tekrarı oldugunu bılırsek..
cevremızdekı yaslıların bu son donemlerını onlarla kırgınlıklar yasamadan paylasma sansını yakalarız
tersınde ıse
kendı yaslılıgımızda
onlara yaptıklarımız kırdıgımız konuları dusunuerek pısmanlıklar dolu zamanları yasamak ta cabası..
hem onlara
hem kendımıze bunu yapmayalım
her zmaan sevgı...
Selam Oyku, her sey yolunda, bir yaramazlik yok.
yaslilik konusuna gelince, bence yaslilarin son donemleri diye bakmamak gerekiyor, herkesin hayatinin her an son donemin de olabilir. Buna ait carpici bir gercek hikaye var;yasi artik 90li yaslara gelmis ve artik kimsesi de olmayan "Jeanne Calment", bir avukat ile bir anlasma yapar, olene kadar avukat 2500frank odeyecektir yasli kadina her ay. Kadin oldugunde de evi adama kalacaktir. Adam 47 yasindadir, Yil 1965...fakat ilerleyen yillarda adam odemeye devam eder ayliklari, 1995 yilinda kanserden olene kadar da adam bu parayi oder...ardindan karisi bu yasli kadina odeme yapar, yaklasik 180bin dolar odemislerdir 30 yil boyunca evin degerinden cok daha fazla...yasli kadin 122 yasinda olur. Dunyanin en uzun yasayan kadini olur. Avukat fazlasiyla yanlis bir tercih yapmistir. Bu hikayeyi yaslilik uzerine calistigim zamanda duymustum...muthis ilginc gelmisti, ilgili detaylar burada http://en.wikipedia.org/wiki/Jeanne_Calment
Sevgiler
Merhabalar, güzel ve doğru bir makale. her zamanki gibi diyeceğim. yorumlarda güzel belki ama zamanım o kadar kısıtlı ki. geçenlerde koltukları attık. 35 yıldır kullandıklarımız ve düşündüm yenileri belki 10 yıl kullanbilir miyiz mutlulukla ve birlikte diye. Yaşlılık en acılı devre aslında.Hele de etrafınızda bakmak ya da baktırmak zorunda olduğunuz yaşlılarınız varsa. Bir de insan şöylece dönüp geriye bakıyor ve yetenekleriyle uyumlu bir yaşam sürememişse o da çok acı geliyor. söylenecek çok söz var ama dar zamanlardaım. selamlar sevgiler. Bu arada bir birincilik aldım İzmir'den. Dinçer Sezgin Öykü yarışamsı birinciliği ...
Oncelikle cok cok tebrik ederim odulunuzu...bu sene butun odulleri topluyorsunuz! Cok sevindim hakikaten sizin adiniza...Bu arada yorumunuz da cok carpici ve etkileyici...Selam ve sevgiler.
Yorum Gönder