Geçenlerde okuduğum kısa bir olay onu bir defa daha takdir etmeme sebep oldu. 1960’lı yılların sonunda Güney Kaliforniya Üniversitesinde ders verirken...amfideki en sevecen gözler dediği ve verdiği cevaplar ile onun anlattığı dersin en azından birilerine ulaştığının güvenini hissettirdiği öğrencisinin intiharı bu hoca üzerinde çok büyük etki yapar. Ve sonrasındaki hayatı çok daha farklı bir seyir alır.
Amerika’ya geldiğim ilk zamanlardı...hani diyordum belki bu kitaplarını okuduğum adam ile de bir şekilde tanışabilirim. Sonra öğrendim ki imkansız onunla görüşebilmek. Hani imza gününe katılabilmek bile mümkün değil.
Öğrencisinin intiharından sonra düşünmüş... “İnsanların içini sürekli olaylar ve durumlar ile doldurup duruyoruz ama insan olduklarını unutuyoruz.” Sonra “AŞK 1A” isimli bir ders açmış. Geçmenin ve kalmanın olmadığı hayata dair bir ders olmuş tabii ki. Yıllarca dolup taşmış bu sınıf.
İnsanların bencillikle yaşamaları çok rahatsız ediyor beni. Tecrübelerini ve bir takım işlerin inceliklerini, kolaylıklarını ardından gelenlere aktarmaktaki cimrilikleri de çok rahatsız edici.
Bu tipler genellikle;
“Bizim zamanımızda böyle olmazdı”
...ya da
“Biz çok uğraştık, sen de uğraş...ara bul.”
...ya da
“Öyle kolay değil. Sen de çırpın, sen de kırıl, sen de yere düş sonra kalk ve düş yine. Çünkü biz çektik sen de çek.”
Şeklindeki felsefelerle karşımıza çıkmaları karnımı ağrıtıyor fena halde.
Elbette balık vermek yerine tutmayı öğretmek lazım ama öğret işte!
Bir başıma beni bırakıp düşüp kalkmam ile zaman kaybetmeme engel ol. En azından hızlandır süreci.
Karşılaştığım kimi insanların tavırları böyle oldu çoğu zaman. Kimse tecrübesini ve işin zorluklarını, iç yüzünü anlatmaya yanaşmıyordu. İşin sırlarını inceliklerini kendilerine saklayan bu insanlar bazen üniversitede ki bir profesör ya da bir asistan oluyorken...dışarıda ki hayatta arkadaşlarınız, dostlarınız, meslektaşlarınız olabiliyordu.
Paylaşmaktan, anlatmaktan korkan ve bunu yaptıkları yani paylaştıkları taktirde geride kalacaklarını düşünen insanlardı galiba...
AŞK 1A isimli dersi vermeye başlayan adam Leo Buscaglia. İlk paragrafta, geçenlerde okuduğumu bahsettiğim kısa olay ise şuydu.
Dr Buscaglia, yıllar önce Hong Kong’ a yaptığı bir ziyaret sırasında büyük yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan Wong isminde Çinli bir mülteci ile karşılaşır. Bu adamın iş bulabilmesi için bir şekilde İngilizce öğrenmesi gerekmektedir. Dr Buscaglia okul masrafının hepsini karşılamaya karar verir. Bir kaç yıl sonra Wong, mektubunda ailesini mülteci kampından çıkaracak işi bulduğunu ve borcunu da geriye ödemek istediğini belirtir. Dr Buscaglia ise Wong’a kendisi gibi zorluk çekmiş ve azmetmiş bir insan bulmasını ve bu borç dediği şeyi de o kişiye vermesini istediğini yazar. Böylelikle mutluluk ve yardımlar başka insanlara da ulaşacaktır. Ve daha sonra Leo Buscaglia, bir vakıf kurarak yardımların azimli ve ihtiyaç duyan insanlara daha da ulaşmasını sağlayacaktır.
Kısa olay buydu...Paylaşımlarımız artınca daha iyi olacağımızı bilsek ne iyi olurdu...ama gerçekler böyle değil ne yazık ki. Acaba neden böyleyiz?...ya da başlık ta sorduğum gibi "vazgeçemediğimiz nedir?"
Tabii bu arada unutmadan yazayım hemen. Duyarlılığının ve sevgisinin yapay olmadığını düşündüğüm bu adam ile tanışamamamın imkansızlığına gelince...Dr Buscaglia bir kalp krizi sonucu, 1998 yılında hayat dediğimiz bu yolda artık yürümeyi bırakmıştır.
Resim: Google Pictures
5 Yorum:
Zaman öyle bir hale geldi ki insanlar artık yapılan iyiliklerin "aptallıklar" olduğunu düşünmeye başladılar. Eğer iyilik yaparlarsa "enayi" diye yaftalanıyorlardı çünkü. Ve yine iyilik yapan kurumlara katkıda bulunurlarsa dolandırılıp yine aptal yerine konuluyorlardı. Bu nedenle insanları suçlayamıyorum. Herşeye rağmen insanın içindeki o iyi parçayı koruması ve öyle hareket etmesi gerekiyor. Çünkü, içimizdeki o parçayı kaybettiğimiz için yavaş yavaş çürüyor, gitgide cinnet toplumuna dönüşüyoruz.
Vermenin aslında almak olduğunu maalesef bilmiyoruz. Verdikçe ne kadar çok şeye sahip olduğumuzu bilemiyoruz. Ama yine de kimseyi suçlayamıyorum. Birileri de ona bu şekilde davranması gerektiğini ögretmiş. İnsan etraftaki hazır düşünceleri, doğru kabul edip, onları kullanmaktan vazgeçip kendi beyniyle, hakkını vererek düşündüğünde içindeki yanlışları görebiliyor ancak. Sevgilerimle:))
90yılında annem sayesinde tanımıştım, zamanı net hatırlıyorum çünkü babamı yeni kaybetmiştik. o dönemde pek çok kitabını okumuştum. varlığımdan haberi bile olmasa da hayatımın o döneminde bana yol göstermişti. benimde tanışmayı ve teşekkür etmeyi istediğim insanlardan biriydi. uzun süredir hakkında bir şey okumamıştım aklıma geldi.
paylaşmama nedeni birşeylerden vazgeçememek yada bildiklerini kıskanmak olabilir. ama ilginç olan bir nokta var ki bu paylaşımı hakkı ile yerine getirenlerinde bu yolda yürümesine sebep olacak bir dönüm noktası mutlaka olmuştur hayatlarında..
@aydan atlayan kedi Cok haklisin o parcayi kaybetmek diger onemli parcalarimizdan biri olan sevecenligimizi yok ediyor.
@hasim arikan Birileri ogretiyor ama zaman icinde ogretilenin yanlis oldugunu gorebilenler kendilerini bu carktan kurtariyor. Cunku "benim zamanimda boyleydi sen de cek bakalim" demenin kisir donguyu devam ettirdigini gorebilmek lazim ama cok kolay degil elbette.
@nily Leo Buscaglia hayati sevdirmeye ugrasan bir adamdi...diye dusunurum hep. Anlattiklarini bazilari utopik bulabilir ama sevecenlik utopik degildir ki...elimizdedir ve gormuyoruzdur cogu zaman.
bir yandan bazı insanların en büyük derdi paylaşmak.. insan okuduğu güzel kitapları, izlediği güzel filmleri, dinlediği güzel müzikleri bile paylaşmak istiyor..
sanki o zaman daha güzel oluyor o paylaşılan herşey..
bir yandan da dediğin gibi öyle cimrilik hakim, saklıyor.. üstünlüğünü kaybetme korkusu gibi geliyor bu bana, ve bu iş hayatında malesef çok fazla var :(
Yorum Gönder