22 Aralık 1914, acıklı bir hikayenin tarihidir.
İçinizi burkan, hatta isyan ettiren ve de pek bir geçmişte kalmış bir hikayedir.
Sarıkamış faciasıdır.
90 bin Türk askeri hiç savaşmadan şehit düşmüştür.
Cesetleri toplanırken çoğunun üzerinde giysisi, ayağında ayakkabısı yoktur.
Ne kadar da uzakta kalmış bir facia değil mi?
Oysa hepsi bir hayattı.
Tıpkı şu yaşadığımız hayatlarımız kadar gerçek.
İşte o hayatlara destek olması için yani soğukta ihtiyaç duyacakları lojistik desteği oraya ulaştırmak için 3 yük gemisi yola çıkar İstanbul’dan Trabzon’a doğru.
Sonrasında da oradan Sarıkamış’a cepheye gidecektir destek.
Ancak o destek hiç bir zaman ulaşmaz.
Yanlarında onları koruyan bir savaş gemisi olmadan, korumasız bir şekilde, kıyıdan kıyıdan usulca giden bu 3 gemi, sonrasında Sarıkamış’ta da 90bin hayatın batacağı gibi Rus savaş gemileri tarafından yarı yolda batırılırlar.
***
Şimdi bugüne dönelim, Cuma gününe...öğleden sonraya demek istiyorum.
Laboratuvarda çalışıyorum.
Bir telefon geldi.
Houston’da yaşayan uzun ama çok uzun yıllar boyunca dostluğumuzun bir gün bile bozulmadığı, kendisinin de dostluğunun da değerini çok iyi bildiğim arkadaşımdandı bu telefon.
“Sana şimdi bir link gönderiyorum…orada büyükbaba anlatılıyor…fırsatın olunca seyret…CNNTurk’de yayınlandı” diyor hızlıca.
“Tabii ki bakarım…akşama hemen bakacağım” diyorum.
Program büyükbabası ile ilgili.
Hatta babası Bedri amca ile de mülakat yapılmış.
Gün içinde bakamıyorum yoğun tempodan dolayı…ancak akşam eve gelince seyrediyorum.
Aşağıya linkini de koyacağım sizler de ilgilenirseniz ve zamanınız olursa mutlaka seyredin o programı. Belki de çoktan seyrettiniz bilemiyorum.
Akşam programı seyrediyorum.
Biter bitmez arıyorum arkadaşımı.
Neden hiç anlatmadın bunu diye soruyorum şaşkınlıkla ama heyecan içinde.
Böylesine bir hikaye anlatılmaz mı?…Onca yıllık arkadaşınım şimdi öğrendim diyorum.
Alçak gönüllü adamdır. Keşfedilmeyi bekler ve sabırlıdır da.
***
Yeniden o eski zamana dönelim…
1914lere.
Batan o 3 gemide bir çok denizcimiz ölür. Kurtulanlar da vardır.
Kurtulanlardan biri de İhya Kaptan’dır.
İhya Kaptan esir olarak Sibirya’ya sürülür.
Hayatının 7 yılını orada geçirir.
Aklında hep vatana dönme düşünceleriyle geçen tam 7 yıl.
Sonunda döner de…
Evet demek ki dönebilmiş ki ben bu akşam onun torunuyla telefonda konuşabildim.
Evet dönebilmiş ki bunu şimdi yani aradan geçen 94 yıl sonrasında yazabiliyorum, 2009 yılında, adına blog dedikleri modern zamanlar ortamında.
İlerleyen zamanda İhya Kaptan, İstanbul’da hayatına devam eder.
Herkesin artık çoktan öldüğünü düşündüğü günlerde ise, o hayata dönme planları yapmıştır buz çölünde.
Sonrasında yani yurda dönünce, o batan gemisini de, kaybolan giden hayatları da anlatmaması için çok baskılar yapılır. Duyulması istenmez bu olayın.
İşte bu engelleyen zihniyet yüzündendir, her şeyimizin kırık dökük olması. Böylesine zengin bir tarihimiz varken…en berbat şekilde yazılmış tarih kitaplarından öğreniriz tarihimizi, orta okul ve lise yıllarımız boyunca.
Sevimsiz ve akıcı olmayan kitaplarımız çantalarımızda okula gidip geliriz.
Sayfa 34ten 55e kadar çalışmamız gerektiği emredilir. Yazılı vardır.
Biz de aynen öyle uygularız.
Ruhsuz, heyecansız ve tüm bıkkınlığımızla…okuruz 55.sayfaya kadar.
Cümle öbür sayfada bitiyor olsa da biz geçmeyiz bir sonrakı sayfaya.
Dedim ya bu kadar sevimsiz yazılmış ama bu kadar da görkemli bir tarihe sahip olan kaç ulus vardır acaba?
İhya Kaptan’ın yaşadıklarıyla birlikte anlatılsa, 90bin askerimizin savaşmadan öldüğü ve sadece şu yılda şu savaş olmuştur basitliğiyle sığlaşmasa…aklımızda daha bir kalmaz ve biz daha bir duyarlı olmaz mıydık acaba?
Değil sayfa 55e kadar okumak tüm kitabı heyecan ile bitirmez miydik?
Böyle o kadar çok örnek var ki tarihimizde...
Hem orijinal, hem hüzünlü ama okundu mu bir daha hiç bir zaman unutulmayacak o kadar çok örnek var ki. Tarihimiz daha iyi bilinse daha doğrusu anlayabilsek neyin, niçin olduğunu, nasıl olduğunu…birbirimize daha insanca davranmaz mıydık?
Yoksa yine ütopik düşünceler midir tüm bu olabilmesini arzuladığım şeyler?
Galiba ne yazık ki öyle.
İhya Kaptan’ın torunu olan arkadaşım ile dostluğumuz, onun 94 yıl önceki esir düştüğünde hayata sımsıkı bağlanışıyla, azmiyle, şansıyla ve elbetteki sabrıyla doğrudan ilgilidir.
Tıpkı bir kelebeğin kanatlarını çırptığı andaki etkisi gibidir, farkında mısınız bilmem?
İhya Kaptan'ı bir kelebek gibi düşünecek olursak, onun kanatlarını çırpması hayata bağlanışıdır...umudunu her daim canlı tutmasıdır ve çoktan öldüğüne inanılan adamın hayata yeniden başlayıp karısının, çocuklarının, torunlarının olmasıdır.
Yani yeni hayatların doğmasıdır kısacası.
CNNTurk'te ki program linki burada.
10 Yorum:
offff...sabah sabah neden ağlattın ki şimdi beni yaaaa...müziğe tıklamasaydım daha az acıtırdı belki...ilk fırsatta izleyeceğim...
''ilgili kişiler tarafından gün yüzüne çıkmaya başlıyor'' belgeselin bir yerinde geçen bir cümle ...
neden bu kadar zaman alıyor...bu tip şeyler...
Aslında tarih hayranıyımdır... ve nerdeyse tüm tarih kitaplarında mutlaka köşesinden bucağından değinilen bir şeydir bu Sarıkamış olayı... hep canımı yakmıştır :( ama ne olursa olsun bu olayın üsstünün kapatılmaya çalışılması çok acıdır.
umarım iyi yada kötü olarak mimlenmiş her tarihi olaylarımız gün yüzüne çıkmaya devam ederler....
bizde bunlara gereken değeri veririz..
şu anda seyretme şansım yok ama yazını okuduktan sonra bildiğimiz halde hep gerilerde bie yere itip de bıraktığımız şu gerçek geldi aklıma; biz şu anda orada canını veren insanlar sayesinde yaşıyoruz aslında...onların canıyla yaşıyoruz sadece bu bile yetmez mi...
Sevgili, ince düşünceli, iyi kalpli Birazcım, akşam oturup izliycem linki. Çooook haklısın, sarıkamış ile ilgili kitap okumuştum, salya sümük ağlayarak. Rabbim onların yüzsuyu hürmetine bizlere yiyecek ekmek veriyor derdi babaannem. Onlara borcumuz çok büyük nasıl öderiz bilmem. Ama şunu biliyorum savaşa giderken dönmeyi hiç düşünmemişlerdi. Allah bu vatanın kıymetini bilenlerden yapsın bizi ne diyim. Sabah sabah ağlattın beni iyi ki de yaptım ardından silkindim kendime geldim ders çalışacağım, vatanıma layık bir akademisyen olmak için. Nur içinde yatsınlar akşam onlara yasin okuyacağım.
>yesari
Hay Allah yahu, inan uzuldum simdi bak...amacim degildi bu...aglatmak diildi:(((
Ihya Kaptan'in azminin bugunu nasil sekillendirdigini daha cok anlatabilmekti.
>ıvır zıvır
Her seyimiz boyle ki...yenilgilerimiz, basarisizliklairmiz hep saklaniyor. Oysa onlar da gosterilse belki ders alir bir daha olmamasi icin cabalar yeni yollar buluruz ama gercekte olan sey ise komplekslerimiz icinde bogulup hem yasana ani hem de gelecegi iskalamak hatta kacirmak oluyor ne yazik ki.
>beenmaya
Firsatin olunca mutlaka bak...youtube da degil...yasakli da degil. Bak mutlaka firstain olunca.
>guguk kuşu
Sevgili guguk kusu iki bavul ile cok da rahat yasayabilecegim bir hayattan vazgecip dunyanin bir ucuna gelip hala da cirpiniyor olmak...cogu zaman dusundurur beni vazgecemedigim nedir diye?
Aynen dedigin gibi bu vatanin kiymetini bilenlerden ve berrak kafali aydinlik insanlardan olalim...ki zaten oyleyiz ki hala cirpiniyoruz...hem de menfaatsiz ve ikinci hesaplar olmaksizin cirpiniyoruz.
Katkin icin cok tesekkurler.
tarih derslerine çalışırken hep onlardan ne kadar güzel romanlar olabileceğini ve böylelikle öğrencilerin daha verimli olabileceklerini düşünürdüm. sahi o kitaplar ne kadar ruhsuzlar ve kendi tarihimizi ne de güzel geçiştiriyorlar...
İyiki varsın Biraz...Sen zoru seçenlerdensin oralarda. Ama senin gibilere çok ihtiyacımız var bilimle donatılmış bir zihin ve sevgi dolu, yumuşacık bir erkek yüreği. Kendinle gurur duy. Sen onlara olan borcunu fazlasıyla ödüyorsun o gurbette. Buralardan istediğin bişey varsa söyle yakında bi arkadaşım Bostona geliyor.
>gugukkusu
cok tesekkurler sevgili gugukkusu,
arkadasina yardim edebilecegim bir sey olursa haber ver, maillesiriz de istersen. Ne zaman geliyor buraya?
Sanırım nisanda geliyor, 10 günlük bi gezi için. Asıl senin Türkiyeden istediğin bişey varsa mutlaka söyle. Bu konuda haberleşiriz.
>kaldirimcocuklari
hem de ne severek okur ve hic unutmazdik oyle degil mi?
ama ne yazik ki oyle olmadi simdi de o yonde bir caba yok:((
Yorum Gönder