25 Nis 2009

Kalbim kavanozda

All this time, Maria Mena

Adımlarını sayarken hiç düşünmedin mi? Biteceklerini.
Yol bitmeden adımların bitmezdi ki...
Ama adımlarını saymasan...
Saymasan...bilmeyecektin biteceklerini.
Farkında bile olmayacaktın.

Aklımı çantamın fermuarlı gözüne koyup sırtımda taşırken,
kalbimi cam kavanozun en dibine bıraktım.
Böylece aklım benden uzakta olacaktı.
Hiç düşünmeyecektim. Ne güzeldi!

Kalbimi ise arada ziyaret edebilirdim.
Kavanozun ardında...ama kavanozun içinde
Öylece dururken bana bakmazdı...ben baksam da ona.
Böylece hiç hissetmezdim. Ne güzeldi!

Ama yok...yapamadım. 
Ertesi gün usulca fermuarını açtım çantamın. 
Aklım yerine hızlıca geldi.
Kalbime dokunamadım.
Usulca kavanozun içinde...en dibinde bıraktım onu öylece.

Bilsem de varlığını...aklımda olsa da.
Hissetmemeliydim kalbimi.
Daha iyiydi böylesi...
En iyiydi.

26 Yorum:

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 12:49 dedi ki...

akılını denize at:)

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 12:57 dedi ki...

bi de biliyomusun, o kalpler sanki çiçek soğanları gibi, tutmaya hazır kökleri var, onları eksen hemen tutacaklar ve çok güzel laleler, şebboylar veya sümbüller çıkacak, çiçek dikmenin tam mevsimi kaçırma derim ben ama önce aklını denize at:)

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 15:33 dedi ki...

hem ne ki dredin de kavanoza koydun labini, turşu mu kurcan, konserve mi yapcan.

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 15:35 dedi ki...

kalpten turşu ve konserve olaz olum, kokuşur kokuşur, sonra bi işe yaramaz, atmak zorunda kalırsın,

sufi on 25 Nisan 2009 17:09 dedi ki...

Kavanozdaki kalpler için Guguk kuşum ne güzel bir benzetme yapmış "kökleri olan çiçek soğanları gibi" derken.Şiirden de benzetmeden de çok etkilendim.

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 17:47 dedi ki...

yav sufim nerde bu biraz, kalbini kavonaza koydu gitti mi yoksa ?

Biraz on 25 Nisan 2009 18:07 dedi ki...

Gugukkusu :) yahu cumartesi ancak uyanabildik yogun calisiyoruz:)
Bak sen de hadi simdi don bakalim calismana

ben kalbimi kavanoza koysamda aklimi basima getirmeyi bildim:)

(cok bilen adam olarak hemen yorum da yazarim boyle)

Biraz on 25 Nisan 2009 18:08 dedi ki...

>Sufi
Sevgili Sufi gugukkusunun benzetmesini ben de ck begendim...cok tesekkurler yorumun icin de.

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 18:37 dedi ki...

av ben sana aklını denize at demedimmi

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 18:39 dedi ki...

hem benzetmemi beğendin de niye, çok beğendim gugukcum harika olmuş demedin?

Belgin on 25 Nisan 2009 18:49 dedi ki...

Eh guguk taaaa oradan buraya da yetisiyon ya pes dogrusu, rahat birak su oglani, alla alla:)) Birazcim bakma sen guguka, aklinida denize atma sakin, fazla agirlik yapiyo, tasimasi zor falan ama nemelazim atma sen onu genede, bakarsin ileride lazim olur:)))

Belgin on 25 Nisan 2009 18:53 dedi ki...

Ama bi konuda hakli guguk, kalb kavonozda olmaz, Allah korusun kokar mokar, cikart sen onu oradan en iyisi:))

Biraz on 25 Nisan 2009 19:23 dedi ki...

>gugukkusu
:)

>Belgin
Hakkaten di mi Belgin?
Kavanoza koydum ama korumak icin tursusunu koymak icin diil
Bu arada boylesine duygusal bir yazi seysini hatta romantik yazi seysini tursuya benzettik ve cevirdik ya...:)
ne diyiim bilemiyorum...burada bugun hava yaz gibi 24C...disari cikmali elbette aklimi yanima alip kavanozu evde birakarak:)

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 19:47 dedi ki...

hıh, aşkolsun yorumuma iltifat edeceğine, bi de yazını turşuya çevirdiğimi mi iddia ediyosun, küstüm işte, sen atma atma bu aklını, devam et, bu akılla....

pinomino on 25 Nisan 2009 19:48 dedi ki...

bence kavanozdaki kalbi yahni yapalim:))
uzerine de deniz suyunda dinlendirilmis akil sosu dokelim:))

bir de mum isikli bir sofra..
bundan guzel romantizm mi olur :D

Biraz on 25 Nisan 2009 19:50 dedi ki...

>gugukkusu
Hayiiir hayiir ...aksine yorumlarinla yuzume gulumseme getirdin bu stressli kosturmacali zamanlarimda...

hep yaz hep tursuya cevirsen bile hem de...tursu da cok guzeldir ki...:)iyi ki yaziyorsun...yok yok hic kusme...hic bir zaman.

Biraz on 25 Nisan 2009 19:53 dedi ki...

>Pino
sonra da hart hurt yiyelim kalbi:)
hem mum isigi romantiklik seysi ya...kalp yemek de daha bir romantik :)

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 19:58 dedi ki...

yok yok küstüm, sen biraz daha yalvar, övgüler yağdır, belkiiii devam ederim sana yorum yazmaya ama belki dedim haa, sen devam et bakiim:)Yav buara kedi gibi oldum, canım şimartılmak istiyo, idare edin artık beni:)

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 19:59 dedi ki...

yine de aklını denize atman konusunda israrlıyım ama haa, bak nasıl rahatlıycan

Biraz on 25 Nisan 2009 20:03 dedi ki...

ama atinca nasil olacak? yani neden atiim?

Biraz on 25 Nisan 2009 20:04 dedi ki...

ama kuslar kedi nasil olur ki...
simdi ne yapmali senin gonlunu almak icin...yalvarmak yerine baska bir sey yapmali ama ne?!

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 20:07 dedi ki...

aklın fazla çalışıyor, yüreğine izin vermez o zaman. Herşeyi sanki aklınla çözüyor gibisin. Sen at onu, bak göreceksin, çok rahatlayacaksın, kafan rahatlayacak (e doğal olarak tabiki, hafifleyecek ya)bambaşka biri olacaksın. Nefes aldığında oksijeni hissedeceksin, yemek yerken dil tomurcukların yemeğin lezzetini bir bir haykıracak, habirem çalışmak istemeyeceksin artık, parktaki çiçeğin rengine bürünecek birden dünyan, benden söylemesi dene bi, ee tabi sora akılsız akılsız naapcam diyeceksin, ama aklını attın ya bi kere o yüzden bunun farkına varamayacak kadar mutlu olacaksın, sen dinle beni ben atalı epey oldu.

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 20:10 dedi ki...

yok yok yalvarma kıyamam sana. ben küsmek nedir bilmeyen bi kuşum, ama acaip inadım, fikrimden vazgeçmem, böyle gu guuuuk guk, gu guuukk guk öterim işte, yok yok yalvarmak yerine yapabileceğin bişi bldum daha bugün aklıma geldi biraz bana bi resim çizse ve bende onu bloguma koysam diye, heee heee o zaman affederim:)

Biraz on 25 Nisan 2009 20:17 dedi ki...

menuniyetle cizerim tabii:)
aklimi biraz daha tutiim bir sure daha

sonra da atiim:)

guguk kuşu on 25 Nisan 2009 20:21 dedi ki...

eh öyle olsun bakalım:) bekliyorum, sen de az inat değilsin ama ha:)

Unknown on 14 Mayıs 2009 18:00 dedi ki...

Tanıdık çirkin bir kahkaha... Ancak işitilebiliyor zira etraf ana baba günü...

Yükseğe çıkıyorum, karşımda o kahkanın sahibi duruyor. Yanında ise ebedi sükûnetine bürünmüş ak pak, bana göre ihtiyar -son kurşununu sıkmaya hazır- ancak belki başka bir bakana göre gencecik -serüveninin başında- biri var.

Geriye bakmaya korkuyorum daha biraz önce geldiğim yerde cehennem azabı çeken insanlar var çünkü. Hepsi bağıyor, 'Ruhumu asla!!'... Dedim ya belki de korkuyorum bakmaya çünkü ben ruhumu satmak pahasına çıktım bu basamakları... Ve şimdi tam karşımdalar... Repliğim yok, rolüm ise hem kısa hem de defalarca başkalarından izlediğim bir sahne olduğu için ezberimde. Başkaları yaparken hep bir iğrençlik olduğunu düşündüğüm bu sahnenin içinde yer alınca anlıyorum ki aslında birazdan yapacağım şey hayatımda ki en aptalca hareket olacak. Yüksek ihtimalle bundan olacak ki ağzımda acı bir tat bırakıyor, gözlerimi sulandırıyor...

Yaklaşıyorum yanlarına. Kahkahalar kulaklarımı tırmalıyor, 'neden bu kadar çok gülüyor?' diye düşünüyorum; neticede benim gibi '...' ler oldukça nasıl olsa her zaman arzularına kavuşacak. Olacak şey mi diyorum kendi kendime! -Kendine gel, aşağıda muhakeme yapıp da öyle çıktın buraya! Eğer halâ sorgulayacak bir yüreğin varsa kös kös geri inersin henüz gelmiş olduğun yere ve sana eziyet edecek olan birilerine gidip aşık falan olursun! Ama yok ben 'akıllandım(!)' düşmem öyle hatalara diyorsan, kes sesini işte ve işini yap!-

İhtiyar bana bakıyor. Hissediyorum gözleri ruhumun en derinliklerinde, bana sesleniyor 'Bunu yaparsan seni hiç kurtaramam; hiç şansım kalmaz sana yardım etmek için. Başını okşayamam sen hata yaptıkça ve diyemem ki sana ilahi çocuk (ilâhi çocuk).' Tereddüt edecek gibi oluyorum sanıyor ancak benim tek derdim artık o kahkahalardan olabildiğince uzaklaşmak geri dönmemecesine...

Tüküyorum suratına... Bir zamanlar onun suratını hayâl edemezdim, kutsaldı onun varlığı, var olduğu yer yani şu an benim gibi '...' birinin pis ayaklarıyla kirlettiği yer bir mabetti. Oysa ki şu an ben ne 'biriyim' ne de burası sandığım kadar temizmiş. Biri değilim çünkü artık '...' olanlarla beraber bir bütünüz, yüreğimiz yok sadece çok akıllıyız; yanlız değiliz(!). burası temiz değilmiş diyorum çünkü benden önce de birileri geldi ve onun olduğu yeri kirletti, keşke aşağıda onun kutsallığı adına yıllardır sürünen insanlara biraz önce yaptığım şey karşısında ne kadar da aciz olduğunu gösterebilseydim. Ağlayacak neredeyse, sanki biraz da titriyor... Gerçi hâlâ 'savaşmakta' olanlar için durum farklı olabilir, onların ki daha önce de belirttiğim gibi 'genç' tir belki. Kalplerine düşen izler henüz deneyim olarak beyinlerine kazınıp onları tüketmemiştir henüz. Belki, kim bilebilebilir...

Özgürüm şimdi, dilediğim yere gidebilir istediğim gibi davranabilirim. Artık diğerlerinin ki gibi benim özgürlüğüm bir başkasınınkinin başladığı yerde bitmiyor zira insanların kırılması, üzülmesi hatta yok olmasının benim için bir anlamı yok. Nasıl bir rahatlık yayılıyor bedene, karasal yaşama uyum sağlayamamış omurganın taşıdığı yük nasıl da hafifliyor ve kamburumu geride bırakıyorum.

Kahkahalar uzaklaşmıyor ama artık o kadar da kulak tırmalayıcı değiller.

'Kafam rahat, yüreğimse azraile teslim edildi. İlk günkü gibi değil; çok ezildi ve çok yıprandı; iade ettim çünkü bana verilen yürek madem böylesine ayağıma köstek oalcaktı hiç de ihtiyacım yok ona. Hoşça da kalmasın, mafolsun...maf!!'

---Bir İsyankarın Günlüklerinden---

 

Blog Listem

Hayattan ve Masallardan Biraz Copyright © 2009 WoodMag is Designed by Ipietoon for Free Blogger Template