O adada her şey var.
Ada.
Ama iklimleri bile var.
Bir ucunda yaz gibi bir günü yaşarken diğer ucunda lapa lapa kar yağıyor.
Deniz kıyısına giderseniz eğer masmavi ve berrak dalgaların kıyıya vurduğunu göreceksiniz. Kışları sert bile olsa her şey gibi o sertlik de geçici.
Güzellikler gibi çirkinlikler de geçici.
Hafif rüzgarların estiği bu adada bazen çok sert rüzgarlar da esmekte.
Ada insanları arasında sürekli kavga edenleri de var. Güzellikleri paylaşanları da.
Kısacası ılıman güzel ve uzaktan bakınca insanın içini ısıtan bir sıcacıklığı var bu adanın. Güzel mi güzel bir ada işte.
Her zaman bir “ama” vardır hayatta ya.
Bu ada için de “ama” denecek bir şey(ler) var.
Bu ada, uçsuz bucaksız bir denizin ortasında. Ufuklara baktığınızda tek bir gemi göremezsiniz. En yakın kara parçasını ise çıplak bir gözle görmeniz bile imkansızdır. Gökyüzünden bir uçak dahi geçmez. Sanki yapayalnızdır. Tüm canlılık sadece bu adada toplanmış gibidir. Çevresinde bir tek canlı yoktur. O masmavi deniz var ya hani adayı çepeçevre saran, işte onun biraz ilerisi...yani açıkları demek istiyorum.
Karanlıktır.
Simsiyahtır.
Korkutucu bir siyahtır.
Sanki yalnızlığının bir işaretidir.
Ne varsa ne kadar mavilik varsa adanın çevresine toplanmıştır o kadar. Daha ötesi de yoktur. Ada insanları gerçekte bu adanın pek değerini bilmezler. Böylesine bir başına kalmış ve uçsuz bucaksız karanlık denizin içinde bir gün tümden batabilecekleri ihtimalini düşünmeden yaşarlar.
****
Bu ada bizim dünyamıza ne kadar da benziyor değil mi?
Hiç düşündünüz mü en yakınımızda ya da ömrümüzü tüketmeden seyahat edebilecek yakınlıktaki gezegenlerde dahi bizim gezegene benzer zenginlikte hiç bir hayatın olmaması niyedir acaba?
Elbette evrenin sonsuzluğunda bizim ki gibi hayat fışkıran gezegenler vardır.
Ama hiç birisi şu ömrü hayatımızda biz sıradan insanların hiç bilemeyeceği yerdelerdir.
İşin gerçeği bizim gezegen ve biz insanlar evrenin sanki karanlık bir köşesinde yapayalnız bırakılmışızdır. Bu gezegenden başka yaşayabileceğimiz hiç bir yer yoktur. Buna rağmen tüm bu yalnızlığımıza ve o ürkütücü karanlıkta dönüp duran gezegenimizin muhteşemliğine rağmen bu dünyayı ziyan ederiz.
Yok yok çevrecilik tadında söylemiyorum bunları.
Hayatlarımızı demek istiyorum.
Hayatlarımızı ziyan ederiz.
Başka insanların uğruna, menfaatleri uğruna, inançları uğruna ziyan ederiz.
Halbuki tek atışlık olan bu hayatlarımızın, uçsuz bucaksız evrende karanlıkların bir köşesindeki bu gezegende hayat bulmuş olması bizi hiç mi etkilemez?
Ve tüm geçiçiliğimiz günlük hırslarımız karşısında bu kadar mı zavallı durumlara düşer ve birbirimizin hayatlarına bu kadar mı gözü dönmüşlükle saldırırız?
Evrenin bu karanlık köşesinde diğer olası hayatlardan bu kadar uzakta kalmak da korkutmamışsa biz insanları, daha da korkutacak bir şey yoktur.
Bundan 50bin yıl sonra da belki dünya yine dönecek ve hayvanlar bitkiler de var olacak.
Ama insan en baştan beri sürekli ve tereddütsüzce kendi sonunu hazırladığından olacak, o 50bin sene sonra diye fazla bir iyimserlikle uzak bir yıla konuşlandırdığım olası yokluğumuz belki de daha yakında ve haberimiz yok.
2 Yorum:
valla ben yazıyı okudum, resime baktım... ilerideki karanlık ve korkutucu yer beni hiç sarmadı... ben şu güzelim yerde olmayı çok istedim...:)
sevgiler...
aslinda o adada yasiyoruz ve farkinda bile degiliz:(
Yorum Gönder