Bir arkadaşım bahsetmişti. Ama ben erteleyip duruyordum.Her erteleyiş kararımın ise bir hata olduğunu bilmiyordum.
Küçük bir yer tam dört yol ağzında. Bu kadar tarife bile gerek yok.
Blog resmine bakın işte o...orası.
Küçücük bir dükkan.
Belli günlerde belli çeşit ekmekler yapılıyor. Yüzlerce ekmek ve birbirinin tıpkı aynısı şeklinde sıralanmıyorlar.
Fırın diyeyim hemen o zaman.
Blog resmine bakın işte o...orası.
Küçücük bir dükkan.
Belli günlerde belli çeşit ekmekler yapılıyor. Yüzlerce ekmek ve birbirinin tıpkı aynısı şeklinde sıralanmıyorlar.
Biraz o çeşit...biraz bu çeşit...ama öyle istiflenmemiş işte!
Her ne kadar küçük ama çok küçük bir dükkan...
...
...yok fırın demek lazım di mi?
Fırın diyeyim hemen o zaman.
Hah işte...her ne kadar küçük bir fırın olsa da uzun uzun ekmekler ile kesişip duruyorsunuz.
Oraya girip de sadece bir çeşit ekmek alan müşteri görmedim.
Oraya girip de sadece bir çeşit ekmek alan müşteri görmedim.
"Ondan da...bundan da...bi de şurdakinden!" diye diye ekmekler ile çıkıyorsunuz...(tecrübe ile sabit)
Sadece Fransız ve İtalyan ekmekleri yapıyorlar...Listeleri bile var hangi gün hangi ekmekleri yapıyorlar biliyorsunuz.
Mesela haftada bir gün yapılan bir ürünleri varsa anlıyorsunuz ki...özel bir üründür o!
Sadece Fransız ve İtalyan ekmekleri yapıyorlar...Listeleri bile var hangi gün hangi ekmekleri yapıyorlar biliyorsunuz.
Mesela haftada bir gün yapılan bir ürünleri varsa anlıyorsunuz ki...özel bir üründür o!
Ben de dedim ya erteleye erteleye sonunda oranın bir taraftarı oldum...müşterisi değilim sanki. Zaten blog yazısı yazacak kadar beğenmişsem...demek ki hakikaten beğenmişim. Yoksa zamanımı bir fırını anlatmaya neden vereyim ki.
Tezgahın başında...son derece ciddi bir abi duruyor. Kulağında küpesi hafif kirli sakallı orta yaşlarda...ama fırıncı demezsiniz...İngiliz aksanlı.
Sanki İngiliz Lordu gibi bir abi...üzerinde beyaz önlüğü ve beyaz şapkası olmasa...
Sanki İngiliz Lordu gibi bir abi...üzerinde beyaz önlüğü ve beyaz şapkası olmasa...
Neyse işte ekmekler de güzel...ortamın samimiyeti de.
Ama benim başka bir şey fena halde hoşuma gitti.
"Acı badem" vardır ya hani bizim pastanelerde satılır...Hah işte adamlar ondan yapıyor.
Aldım tadına baktım...aklım tadında kaldı...
Nasıl muhteşem bir lezzet öyle.
Nasıl muhteşem bir lezzet öyle.
Dişleriniz içine gömülürken o acı bademın...kıtır kıtır ama içi ise yumuşacık.
Çok lezzetli çok.
Fırından çıkar çıkmaz hemen elimi kese kağıdına daldırmış ve yemeye başlamıştım ya hani işte o dakika farkettim ki,
her ısırışımda Boston'un sokaklarında değildim artık...
çoktan Türkiye'deydim
çoktan Türkiye'deydim
...çocukluğumdaydım.
Her ısırış ayrı bir mutluluktu...Ama itiraf etmem lazım ki...bu küçük fırının acı bademi...şimdiye kadar yediğim en güzeliydi...evet evet bizim oralardakilerden de güzel.
İşte durum budur...Ha bu arada blogdaki başlığın içindeki üç resim de bizzat o abilere aittir...Acı bademi bile koydum bir bakın
...bakın
...bakın
...hah işte o.
Bugün cuma ya...iş çıkışı gidip alsam mı acaba?
3 Yorum:
Biraz çoook geçççç oldu ama benim yerime de ye. Çok severim valla ben de o acıbadem kurabiyelerini:)) Sevgiler...
benim yerime de ye öyleyse :))
peki:)
Yorum Gönder